22 Şubat 2012 Çarşamba

Merkez Bankası Kimin? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın kuruluşundaki Yahudi oyunları

Merkez Bankası Kimin? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın kuruluşundaki Yahudi oyunları
Merkez Bankası Kimin? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın kuruluşundaki Yahudi oyunları


İngilizler MB'ye Ortaklar mı?

İki hafta önce Skyturk TV'de ilginç bir program yaptım. Konuğum uluslar arası finans danışmanı Mete Akıncı’ydı. Akıncı programda birbirinden ilginç o kadar çok bilgi verdi ki izleyiciler gibi bende şoka girdim.

Yayın sırasında mail box’ım çöktü, reji gelen telefonlardan kilitlendi. Program bir kez daha yayınlandı.

Akıncı’ya göre Suriye’den sonraki durak Yemen olacaktı. Ama asıl sırada Arabistan vardı. Çünkü Fahd’ın Batı’daki bankalarda çok yüklü miktarda parası vardı ve bu para iflasın
eşiğindeki Amerika’nın ağzının suyunu akıtıyordu. Sıra ona da gelecekti.

Akıncı “Arap Baharının” nedenlerini ise bambaşka bir açıdan değerlendiriyordu.

Amerika ve Avrupa’nın derinden yaşadığı ekonomik kriz dolayısıyla isyanlar ‘çıkartılıyordu.’ Daha doğrusu ABD ve Avrupa krizden de öte resmen iflasın eşiğine gelmişlerdi. Bunun için yapılacak en iyi şey yeni hazinelere açılmaktı. İşte Mete Akıncı tam bu noktada ‘dünyanın sahibi’ iki aileden söz etti. Rockefeller ve Rothschild’ler…
Rothschild ailesinden bir temsilcinin, geçtiğimiz yılın son aylarında Tunus’u ziyaret ettiğini ve Zeynel Abidin Bin Ali’den Tunus Merkez Bankasının % 15’ini istediğini söyledi. Bin Ali itiraz edememişti. Sir Eveleyn De Rothschild aynı talebi Mısır’ın lideri Hüsnü
Mübarek’e de götürmüştü. “Merkez Bankası’nın % 15’ini bana devrediyorsun!”

Mübarek itiraz edecek gibi olmuştu. Ama başına gelenleri görüyoruz.

Yayının ertesi günü bu anlatılanlar bilim-kurgu bir film gibi gözümde canlanırken asıl beni sarsan Akıncı’nın bir başka iddiası oldu.

“Türkiye Merkez Bankası’nın da % 15’i İngilizlere aittir.”

Osmanlı'nın kağıt on parasının üzerindeki altı köşeli siyonist yahudi yıldızını kim koydu?

Osmanlı'nın kağıt on parasının üzerindeki altı köşeli siyonist yahudi yıldızını kim koydu?
Osmanlı'nın kağıt on parasının üzerindeki altı köşeli siyonist yahudi yıldızını kim koydu?


Osmanlı Devleti'nin son döneminde on para denilen banknotun üzerine bile altı köşeli siyon yıldızı konulmuştur. Zira o dönemde İttihat ve Terakki Partisi denilen Kripto/gizli  Yahudi, Siyonist ve Sabetayistler iktidarı ele geçirmişler, padişahın iradesini devre dışı bırakmışlar ve istediklerini yapmışlardır...

Osmanlı parasına Siyon yıldızı konulduğunda İttihat ve Terakki'nin maliye bakanı Cavid bey idi... Cavid Bey, hain Sabetayist gizli Yahudilerin en mutaassıp kolu olan Karakaşilerin dini lideriydi.. Sonra, Cumhuriyet döneminde Karakaşi ve Kapani denilen Sabetaycı gurupların iç çekişmelerinden dolayı idam edildi... Cavid Bey'in idam edildiği İzmir suikasti meselesi tamamen bir Karakaşi-Kapani çarpışmasıydı. Asılanlar Karakaşiler, asanlar ise Kapânilerdi. Aynı, daha sonraki süreçte Sabetayist Ali Adnan Ertekin Menderes'in idamında olduğu gibi...

Bu dönemde değil Osmanlı parası, Osmanlı posta puluna dahi bu 6 köşeli Siyon yıldızı konuldu. Hatta bir çok caminin iç süslemelerine bile, halılarına bile masonik ve yahudi işaretleri konuldu. Yedi kollu ve dokuz kollu şamdan da en çok kullanılan Yahudi sembolleri olarak mümkün olabilen her yere kondu...

Abdülhamid Han'a göre Jön Türkler... Günümüz Yeni Osmanlıları, Sahte Şeyh Nazım Kıbrisi, sahte şehzade ve halife Ermeni Selim

Abdülhamid Han'a göre Jön Türkler, Yeni Osmanlılar, Genç Osmanlılar...




Abdülhamid Han'a göre Jön Türkler... Günümüz Yeni Osmanlıları, Sahte Şeyh Nazım Kıbrisi, sahte şehzade ve halife Ermeni Selim

İngilizlerin kaldırdıkları halifeliğe ihtiyaçları var... ABD başta olmak üzere bir çok ülke de aynı siyaseti uyguluyorlar... Ortadoğu başta olmak üzere dünya yeniden şekilleniyor ve güçsüz düşmüş batı devletleri her yolu deniyor... BOP için her yol deneniyor ama gerçekleştirilemiyor... Yeni proje ise artık aşikar... Kendi istedikleri ayarda yeni bir Osmanlı ve hilafet mekanizması kurarak Müslüman halkları bu oyunlarla aldatmak ve kendi menfaatlerine uygun yeni bir dünya kurup yıkılışlarına, batının çöküşüne mani olmak...

Osmanlı'yı kandırılan gençler eli ile yıktılar. Aynı güçler şimdi de “Yeni Osmanlıcılık” oyunu sahneliyorlar. Yine hedef, yeniden yapılanan dünyayı kendi menfaatlerine göre şekillendirmek. İngiliz ajanı sahte şeyh Nazım Kıbrısi eli ile kendi istedikleri ayarda bir Osmanlı ve hilafet getirmeyi bile düşünüyorlar. Zaten Sahtekar Nazım Kıbrısi'nin yanında dolaştırıp Osmanlı şehzadesi diye tanıttığı kişinin bir Ermeni olduğu ispat edildi...

Bakın Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han kendi devrinde dış güçlerin oyuncağı olup Osmanlı'yı yükselttiğini zan ederken farkına bile varmadan Osmanlı'yı yıkılışa sürükleyen gençler hakkında hatıratında neler yazmış... İşte Abdülhamid Han'a göre Jön Türkler yada Yeni Osmanlılar... (Günümüzde kendini Yeni Osmanlı zan eden gençler mutlaka okumalılar.)



*****

“... Ve daha garib bir tecelliye bakınız ki, “Genç Osmanlılar”ı da “Jön Türkler”i de Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkalıyorlardı! Bu devletlerin gözünde ümit bu gençlerdeydi!.. Bunların dediği yapılırsa, Osmanlı İmparatorluğu kurtulacak, dediklerine kulak asılmazsa, batacaktı! İki kere istemeyerek de olsa, dediklerini yaptık ve işte battık!... Bârî son kalan bir avuç vatan toprağında yaşayanların gözleri açıldı mı?.. İnşaallah!..



Evlâdım sayılan bu vatan çocukları, benim, bir sarayın dört duvarı arasında gördüğüm hakikati, koskoca yeryüzünü gezip tozdukları hâlde nasıl görmediler; nasıl görmediler de ecdâd kanı ile sulanmış koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle batırdılar!

Suçlamaya dilim varmıyor; fakat görüyorlardı ki, İngilizler, Fransızlar, Ruslar, hattâ Almanlar ve Avusturyalılar yâni bütün büyük Avrupa devletleri, menfaatlerini Osmanlı mülkünün parçalanmasında bulmuşlardır. Görüyorlardı ki bu devletler birbirleriyle dalaşıyorlar, ama Osmanlıları bölüşmekte anlaşıyorlardı. Anlaşamadıkları, kimin daha büyük parçayı yutacağı idi. Öyle olduğu hâlde, bu düşüncede olan devletlerin kendilerini arkalamalarından da mı bir mânâ çıkaramıyorlardı ?

Birleşmiş Milletler‛in "Uzaylılara Hoş Geldin Komitesi" neyin nesi? Mars'ta canlılar kanıtlandı - Uzayda hayar var

Birleşmiş Milletler‛in "Uzaylılara Hoş Geldin Komitesi"  neyin nesi? Mars'ta canlılar kanıtlandı - Uzayda hayar var


Mars'ta canlılar kanıtlandı!
Çağın en sansasyonel konusu uzaylılar. Bununla ilgili gazete haberleri, bilimkurgu filmleri, kitaplar ve şimdi de BM’nin uzaylıları karşılamak üzere atayacağı elçi meselesi gündemde. 




Espri düzeyinde ele alınan konuyu yıllarca NASA’da çalışan Neva Çiftçioğlu’na sorduk: Uzayla dalga geçilir mi?

Uzayda hayat var mı yok mu? Evrende yalnız mıyız? Bizi ziyarete gelecekler mi, geliyorlar mı, geleceklerse ne zaman? Bize benziyorlar mı? Yoksa tepelerinde bir gözleri ve üç kolları mı var? Renkleri yeşil mi? Her konuşulan şey, ortaya atılan her teori biraz Cem Yılmaz esprisi gibi. Geçen hafta BM’den sızan “uzaylılara hoş geldin komitesi ve elçi atanması” haberi bu kez espri düzeyinde kalmayacak gibi! Hükümetlerin UFO’larla ve uzaylılarla ilgili birimler oluşturduğu, gizli toplantıların yürütüldüğü biliniyor. Habertürk Gazetesi’nde Bilim-Yorum köşesinin yazarı olan, yıllarca NASA’da çalışan değerli bilim kadını Neva Çiftçioğlu, “uzaylılarla görüşecek elçi” haberinin şakaymış gibi sunulmasını tehlikeli buluyor. “Hoş geldiniz uzaylılar” ekibinin kurulmasına ve haberin sonradan yalanlanmasına dair ise, “NASA böylesine bir haberi verip daha sonra geri çekecek kadar amatör bir kurum değil” diyor.

BM, uzaylılarla ilk temas kuracak kişinin astrofizikçi Mazlan Othman olacağını açıkladı. Ancak sonra bu duyuru yalanlandı. İnsanların da kafası karıştı

Maalesef toplumlar Hollywood filmlerinde seyrettikleriyle ve kulaktan dolma bilgileriyle, bir hayal âleminde kendilerine uzayla ilgili bilgi dağarcığı oluşturmuş durumda. Neyin gerçek neyin bilimkurgu olduğu konusunda insanların büyük çoğunluğunun kafası karışık. Dünya dışı yaşamlar gibi ciddi konularla ilgili tartışmalarda; “Uzayda kesinlikle yaşam” vardır diyenler sanki arka bahçelerinde uzaylılar varmış gibi, “Kesin yoktur” diyenler de yıllardır uzay gemileriyle galaksi galaksi hayat aramış da bulamamış gibi konuşuyorlar. Bir insanın herhangi bir teoriye “İnanıyorum” ya da “İnanmıyorum” diyebilmesi için o konunun uzmanı olması ya da bizzat konuyla ilgili kendi tecrübesi olması gerekir. Medya karşısına çıkıp toplumu bilgilendirme sorumluluğunu alarak konuşan kişi en azından uzaydan, yaşam kelimesinin tanımından, kendi gezegeni hakındaki bilgilerden bihaber olmamalıdır.

UZAYDA YALNIZ DEĞİLİZ 

Siz uzaylılara inanıyor musunuz? Yoksa evrende yalnız mıyız?

Bu soruyu yanıtlarken birçok kişi “Olabilir de olmayabilir de” tarzında politik yanıtları tercih ediyor. Ama ben direkt olarak “Uzayda yalnız olduğumuza inanmıyorum” diyebiliyorum. Senelerce NASA Johnson Uzay Merkezi’nde “uzayda hayat araştırma” grubunda, Mars’tan gelen meteoritler üzerinde nanometre boyutlarında mini canlıların olma ihtimalini araştırdık. Bunun doğruluğunu kanıtlayan veriler elde ettik. Dünya dışı yaşamın olabilmesi için pozitif veriler listesi gün be gün uzuyor. Mini canlıların varlığı, makro canlıların varlığına da işaret olabilir. Hem sadece gözlemlenebilir 100 milyarı aşkın galaksiden bahsedilirken bu sistemler içerisinde yalnız olduğumuzu düşünmek bana mantıklı gelmiyor. Ama var olabilecek yaşamların bize veya bizim onlara ulaşabilme olasılığımız, teknolojik kapasitemiz tartışılır.

BAŞKA YAŞAM KRİTERLERİ VAR 

Dünya dışı yaşamlar araştırılırken, neden bildiğimiz yaşam standartları kriter olarak alınıyor? 

"Uzayda yalnız değiliz ve NASA da bunu biliyor" NASA astronotu Edgar Mitchell

"Uzayda yalnız değiliz ve NASA da bunu biliyor"  NASA astronotu Edgar Mitchell


Ay’a inen Apollo 14 uzay aracının astronotu Edgar Mitchell, uzaylıların insanlarla çeşitli defalar temas kurduğunu, ancak hükümetlerin bu gerçeği 60 yıl boyunca gizlediğini iddia etti.

Dr. Edgar Mitchell, NASA’da çalıştığı dönemde Dünya’ya birçok UFO ziyareti yapıldığından da haberdar olduğunu, ancak bunların da üstünün örtüldüğünü bildirdi. Mitchell, 1947’de New Mexico’nun Roswell bölgesine UFO düşmesi olayının da gerçek olduğunu söyledi.

Mitchell, “Bu olayların üstü hükümetlerimiz tarafından son 60 yıldır çok iyi bir şekilde örtüldü, ancak yavaş yavaş dışarı sızdı ve bazılarımız bunların bir kısmı hakkında bilgi edinme ayrıcalığına sahip olduk” dedi.

1971’de Ay’daki en uzun yürüyüşü yapan Mitchell, bir radyoya verdiği mülakatta, NASA’da uzaylılarla temas kuran kaynakların, uzaylıları “bize acayip gelen küçük insanlar” diye tarif ettiklerini anlattı.

Mitchell, muhtemelen bu “hakiki ET’lerin” geleneksel koca kafalı, büyük gözlü uzaylı imajına uyduğunu söyledi.

Dünyalıların teknolojisinin uzaylılarınki kadar karmaşık olmadığını belirten Mitchell, “Uzaylılar bize düşman olsalardı, şimdiye kadar mahvolmuş olurduk” dedi.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Üç Kıtanın Son Hükümdarı: Sultan II. Abdülhamid Han (Belgesel video)

Üç Kıtanın Son Hükümdarı: Sultan II. Abdülhamid Han (Belgesel video)




ı. Bölüm




2. Bölüm





3. Bölüm





4. Bölüm 





5. Bölüm






6. Bölüm

Kıyamet - II. Dünya Savaşı (Belgesel Video)

Kıyamet - II. Dünya Savaşı (Belgesel Video) - Adolf Hitler, Naziler, SS, 

II. Dünya Savaşı'nın inceleme altına alındığı bu eşsiz yapımda, nadir arşiv görüntüleri ve dramatik savaş hikayeleri biraraya geliyor.
Gizliliği kaldırılmış, renklendirilmiş ve onarılmış görüntülerle II. Dünya Savaşı daha önce hiç görülmemiş haliyle gözler önüne seriliyor.

Kıyamet, bizlere savaşa katılanlar (askerler), savaşın acısını çekenler (siviller) ve onu yönetenlerin (siyasi ve askeri liderler) trajik kaderlerindeki bu akıl almaz çatışmayı anlatıyor. Bu "korkunç ancak aşina olduğumuz" savaş, dünya çapında 50 milyon erkek ve kadını öldürerek askeri ölümlerin yanı sıra sivillerin ölümüne de yol açan ilk savaş oldu.

Belgesel her ne kadar tipik bir Yahudi bakış açısıyla ve sanki koca savaşta sadece Yahudiler katl edilmiş gibi anlatımla hazırlamışsa da, II. Dünya Savaşı'nın genel hikayelendirmesi anlamında çok başarılı...




1. Bölüm



İstenilen kişi biyonik bir robota dönüştürülebiliyor. İnsanların zihinleri, düşünceleri, duyguları, rüyaları ve hareketleri kontrol edilebiliyor

İstenilen kişi biyonik bir robota dönüştürülebiliyor. İnsanların zihinleri, düşünceleri, duyguları, rüyaları ve hareketleri kontrol edilebiliyor. Zihin kontrolü


Alanı insan zihinleri olan savaş!

9/11 saldırıları bugüne kadar kullanılan; ancak açıklanmayan bir kısım bilimsel tekniklerin de birer birer açıklanmasına yol açıyor. Bugüne kadar “komplo teorisi” olarak adlandırdığımız bir kısım teknikler artık terör hareketlerinin önceden haber alınabilmesi amacıyla kamuya açık alanlarda da kullanılmaya başlandı!

Washington Times’ın dünkü nüshasında havaalanlarına yerleştirilecek güvenlik tarayıcılarıyla yolcuların beyinlerinin okunacağı ve teröristlerin bu şekilde deşifre edileceği belirtiliyor. Sistem şöyle işleyecek:

Sistem, beyin dalgalarını ve kalp atış ritimlerini alacak, analiz edecek ve böylece tehdit olabilecek yolcular ortaya çıkarılacak.

Bu haberi okuyunca beyin dalgalarım otomatik olarak Aydoğan Vatandaş adına kilitlendi. Onun bu konularda yazdığı kitaplara Türk halkının ilgisi çok yüksek. Özellikle “Agharta– Elektromanyetik savaş başladı” (Timaş Yayınları) adlı kitabı altı baskı yaptı. Bu kitap 11 Eylül saldırılarından önce yazılmıştı. Ama yayınlanması 11 Eylül saldırısından bir hafta sonraya tekabül etti.

Bir kere beyin dalgalarının frekanslarının da tıpkı parmak izleri gibi her insanda farklı olduğu ve birbirine asla benzemediğini, bunun da işleri çok kolaylaştırdığını belirtelim. Beyin dalgalarının görüntü haline dönüştürülmesi ile insanların ne düşündüğünü görme çabası bu tekniğin varacağı son nokta.

Yalnız bu sistem sadece terör eylemlerini ortaya çıkarmak için değil, bizzat teröre de hizmet edebilme potansiyelini taşıyor. Hatta 11 Eylül saldırılarının beyin kontrolü yoluyla yapıldığı bile iddia ediliyor.

Bize çok uçuk geliyor; ama bu konudaki çalışmalar her geçen gün hayatımıza daha fazla girmeye başladı. Tehlikesi şu: Elektromanyetik dalgalar gönderilerek insanlara rüya gördürülebiliyor, olmayan bir şey varmış gibi hayal gördürülebiliyor, sanal bir kısım görüntüler sürekli insan beynine gönderilebiliyor ve insan istem dışı bir kısım eylemlere yönlendirilebiliyor vs.

Düşünceler ve Rüyalar Bilgisayara kayıt edilebiliyor. Düşüncelere ve rüyalara müdahale edilebiliyor

Düşünceler ve Rüyalar Bilgisayara kayıt edilebiliyor. Düşüncelere ve rüyalara müdahale edilebiliyor. Zihin/Beyin Kontrolü



Uzaktan Nöral Denetim

Bir süre önce NASA tarafından uzaydaki astronotlar için DÜŞÜNCELERİN BİLGİSAYARA KAYDEDİLMESİ ile ilgili bir makale yayınlandı. Merak edenler bu makaleye göz atabilirler. (Makale adı : SUBSPEECHES)

Bu teknoloji ile ilgili ayrıntıları web üzerinde bir çok kaynakta bulabilirsiniz. Ancak en bilinenleri GEORGE FARQUAR ve PROJECT FREEDOM, Prof.Dr. Jose DELGADO ve Zihin Kontrolü çalışmalarıdır.

Projenin başlangıcı 2.Dünya Savaşında Yahudi Bilim adamları tarafından BERGSTRASSE denilen bölgedeki labaratuarlarda başlatılmış, savaşın sona ermesi ile proje ABD Askeri
Laboratuarlarına taşınmıştır. Şu an için bu projenin 250 farklı versiyonu üzerinde dünya üzerine yayılmış bir çok tıbbi ve teknolojik laboratuarlarda devam ettirilmektedir.

Hatta proje bir ara o kadar ses getirdi ki, MEL GIBSON ve JULIA ROBERTS"ın oynadığı CONSPIRACY THOERY – KOMPLO TEORİSİ filmine konu oldu.

Ancak, ZİHİN KONTROLÜ projesi ile HASSAS TAKİP konusunu birbirinden
kesinlikle ayırmakta yarar görüyoruz.

İlkinde duruma göre kişi yada gruplara yönelik ağır ve şiddetli bir psikolojik baskı, psikolojik faktörler kullanılarak bilinen sorgu metodları uygulanmaktadır. Bu şekilde ağır psiko-şiddete uğrayan kişi yada gruplara her an “SENİ İZLİYORUZ” mesajı değişik obje,
ekipman ve personel kullanımıyla devam ettirilmektedir.

19 Şubat 2012 Pazar

Yarın Onlar Bana Sorulacak

Yarın Onlar Bana Sorulacak
Ashâb-ı Kirâm'dan Eslem (r.a.) anlatıyor:

Hz. Ömer halifeliği zamanında gece dolaşırken bir evde çocukların ağladığını duydu. Bunun üzerine kapıya yaklaşarak, "Bu çocuklar niçin ağlıyorlar?" diye sordu. Bir kadın kapıyı açtı ve 'Onlar açlıktan ağlıyorlar.' dedi. 'Peki, öyleyse bu ateşin üzerindeki tencere nedir?' diye sordu. 'O tencerenin içine su doldurdum, uyutuncaya kadar bununla onları meşgul ediyorum.'

Bunun üzerine Hz. Ömer ağlamaya başladı. Sonra hemen kalkıp sadakaların konulduğu beytülmâle geldi. Eline bir çuval alıp iyice doluncaya kadar içine un, iç yağı, yağ, hurma, giyecek ve bir miktar para koydu. Sonra bana "Ey Eslem! Çuvalı omzuma kaldır" dedi.

Ben "Ey mü'minlerin emiri! Siz bırakın ben götürürüm." dedim.

Sefil Çocuk! Buraya Gel! Ben kaputsuz da ölürüm

Sefil Çocuk! Buraya Gel! Ben kaputsuz da ölürüm


Muallim Hacı Selim'in "Anadolu Harpzedeleri" isimli hatıratından Birinci Dünyâ Harbini anlatan bir ibret manzarası:

 "Of!... bir kere görmüş olsa idiniz. Ne dehşetli bir yer! İnsan söylemekten âciz!...

Yolun iki tarafı kana bulanmış, bir çok insan cenâzeleri, hayvan leşleri, kırık araba ve tüfek parçaları dolmuştu. Diri bir kimse yoktu! Ben korkudan yaprak gibi titriyor ve ağlıyordum...

Kana bulanmış bir asker torbası buldum ve sevindim. İçinde dört parça ekmek vardı. Ekmeği yiyerek, ayağım topallayarak nereye gittiğimi bilmeden yürürken yolun kenarındaki cenazeler arasından:

"Sefil çocuk, buraya gel!" sesini işittim ve dönüp baktım ki; yüzü gözü korkunç bir halde, kana, çamura bulanmış genç bir Türk zabiti arkasındaki kaputu (paltoyu) zorlukla çıkardı ve: "Al ve giy, soğuktan telef olma!" dedi. Ben de hayretle:

Kur'an-ı Kerim Kadını Dövmek Konusunda Ne diyor?

Kur'an-ı Kerim Kadını Dövmek Konusunda Ne diyor?

Müslüman, Kur'an'ın her hükmüne inanır ve boyun eğer. Dayak yiyin dese dövülmeye, ölün dese ölmeye razı olur. Nitekim, "Allah için, vatan için, mukaddes değerleriniz için ölürseniz şehit olur cennete gidersiniz" buyurulduğu için, her Müslüman şehit olmak için can atmaktadır.

Ölüme bile seve seve giden kadın-erkek iman sahipleri, din-iman uğrunda dayağa haydi haydiye razıdırlar. Hiçbir Müslüman kadın, şimdiye kadar Kur'an'ın "İtaatsizlik eden kadını dövün"' emrine itiraz etmemiş, "Ben hem başıma buyruk hareket eder, itaatsizlik ve geçimsizlik ederim hem de kimse bana el kaldıramaz" gibi mantıksız bir laf etmemiştir.

Zaten, Müslüman demek, Kur'an'ın bütün emirlerini kabul eden kimse demektir. Değil yüz, iki-yüz, ikiyüz otuz âyet... tek bir âyeti bile kabul etmeyen Müslüman sayılmıyor.

Gelelim kadınların dövülüp dövülmeyeceği meselesine...

Eğer Kur'an'da böyle bir hüküm varsa -ki vardır-buna Müslüman kadınların boynu kıldan incedir.
Nitekim, Allah'a ibâdetle meşgul olan kesimden hiçbir itiraz sesi gelmemektedir. Bütün itiraz ve ciyaklamalar, yüce Yaratıcımızın bütün emirlerini ayaklar altına alan kesimden gelmektedir.

Kitabımız ölün derse ölürüz, dövülün derse dövülürüz... Onlara ne?

Onlar önce hangi inancı taşıdıklarını söylesinler. Kur'an'a inanıyorlar mı, inanmıyorlar mı bilelim.
Hayır! Bîr türlü söyletemezsiniz; söylemezleeer...
Müslümanlardan, durup dururken kadınları dövün diyen mi var?
Kadın, her türlü geçimsizliği yapacak, evi yaşanamaz hale getirecek, buna rağmen erkek sesini çıkaramayacak...

Bunun arkasında yatan düşünce, olsa olsa şudur: Türkiye'de bütün evler yaşanamaz hale gelsin. Böylece, İsveç'te olduğu gibi, erkek sadece ceketini alıp gitsin; sonunda da kahrından alkolik olsun.
Bunu mu istiyorlar?

Müslümanın El Kitabı isimli eserin yazarı Sayın Kemal Güran'ı tanırım; tanışırız. Mayıs ayı başında The Marmara Oteli'nde yapılan Uluslararası AB Şûrası'nda karşılıklı yemek yemiş, konuşmuştuk.
Efendi bir insandır. Toplantıların akabinde yazılan raporlarda kullanılan ifadelerin düzeltilme sadedinde sık sık söz alır ve yerinde düzeltmeler yapar.
Kelimeler ve manalar üzerinde hassasiyeti olduğuna şahidim. Yersiz bir şey yazmamış olması lâzım. Nitekim yazmamış.
Hayır, Hayır! Yazmamış değil.. Yazmış, yazmış...

Hıristiyanlık ve Yahudilik semavî midir?

Hıristiyanlık ve Yahudilik semavî midir?

Semavî dinler ifadesi altında, çok kere İslâm'la beraber Hıristiyanlık ve Yahudiliğin de zikredildiğine şahit oluyoruz. Halbuki, bu yanlış bir sınıflandırmadır. Dinleri isim isim ele alarak, meseleye şöyle bir göz atalım.

Yahudilik veya Musevîlik: Bugün Yahudilik, ne semavî bir dindir, ne de Hazreti Musa'nın dinidir. Sadece, Hz. Musa'dan sonra Yahudi alimleri tarafından ortaya konulmuş olan ve semavî olmayan bir inanış biçimidir.

Hıristiyanlık veya İsevîlik: Bugünkü Hıristiyanlık da Yahudilik gibi semavî bir din olmaktan uzaktır. Onu da, İsa Aleyhisselâm'dan sonra gelen büyük papazlar ve kâhinler ortaya koymuşlardır.

Bu durumda, Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında "Semavî din ehli" demek doğru olmamaktadır. Onlar hakkında ancak, "Semavî kitap ehli" denilebilir.

Böyle denilmesi, Kur'an-ı Kerim'in ifadesine de uygun düşmektedir. Zira, Kur'an-ı Kerim, Hıristiyan ve Yahudiler için devamlı olarak "Kitap ehli" ifadesini kullanmaktadır.

Kur'an, onlara' "îman ehli" değil "Kur'an ehli" elediği halde bazılarının, "Hıristiyan ve Yahudiler de cennete gidecekler; çünkü onlar da iman sahibidir" demelerinin hiçbir dinî dayanağı bulunmamaktadır.

Bu sözün sahipleri, Kur'an'ın birçok ayetlerinin ısrarla "Kitap ehli" dediği Hıristiyan ve Yahudilere, Kur'an'a aykırı olarak "Onlar da iman ehlidir" demek suretiyle, Kur'an'a ters düşmüş olmuyorlar mı? Öyle ya, Kur'an ısrarla "Kitap ehli" dediği halde, onlar "îman ehli" diyorlar...

Tevrat ve İncil'i indiren Allah, o kitaplarda ismi "Yahudilik" ve "Hıristiyanlık" olan hiçbir din göndermediği içindir ki, o isimle anılan dinlere semavî dinler denilmesi doğru olmaz. Semavî dinler zaten çeşit çeşit değil, bir tanedir, onun adı da İslâm'dır.

îslâm, bütün peygamberlerin insanlığa tebliğ ettiği tek dinin adıdır.

Nitekim Kur'an, Âl-i İmran Sûresi 19. ayette; "Allah indinde tek din İslâm'dır" buyuruluyor.

Musa Aleyhisselâm'm dini de, îsa Aleyhisselâm'm dini de, İbrahim Aleyhisselâm'm dini de, Muhammed Aleyhisselâm'ın dini de İslâm'dır.

Ahirette ibadet olacak mı?

Ahirette ibadet olacak mı?

Âhiret inancımız odur ki, insanlar kıyamet koptuktan sonra tekrar diriltilip mahşer yerinde toplanarak hesaba çekilecekler. Önce, ömrü boyunca, yaptığı iyi-kötü bütün fiillerinin yazılı olduğu amel defterleri herkesin eline verilecek.

Kendi yaptıklarını okuyan herkes, zaten akıbetini anlayacak ama, buna rağmen "insan başıboş yaratıldığını mı zannediyor?" buyuran Rabbi tarafından ayrıca hesaba da çekilecek.

Niceleri bir de bakacak ki, kendince gizli yaptığı ve hiç kimsenin görmediği zannettiği bütün günahlar, hiç eksiksiz kaydedilmiş...

"Keşke bu kitap bana hiç verilmeseydi" diyecek ama artık iş işten geçmiş olacak. Herkes,
İman edip etmediğinin, ibâdetlerini tam yapıp yapmadığının, Yeryüzünde fitne çıkarıp çıkarmadığının ve iyi-kötü her türlü hareketinin hesabını verecek.

Sorgu ve suâle muhatap olmadan doğrudan cennete girenler olacağı gibi, hiç sorgu-suale tabî olmadan doğrudan cehenneme sevkedilenler de olacak.

Müslümanlar, melekler tarafından karşılanıp cennete alınacaklar, tek bir peygamberi dahi kabul etmemiş olan kâfirler de hor, hakir, sefil, perişan ve sonsuz bir pişmanlık İçinde cehenneme sevk edilecekler...

Arabalar Yaprak Yakacak. Yeni bir enerji kaynağı geliyor

Arabalar Yaprak Yakacak. Yeni bir enerji kaynağı geliyor

Fotosentezden sonra karbonhidrat yerine araba ve uçaklarda da kullanılabilecek yakıt üreten yaprak geliştirildi. Yapay yapraklar yakın zamanda alternatif enerjikaynağı olarak kullanılabilir. 

AĞAÇ yaprakları artık romantizm unsurlarından biri olamayacak. Daily Telegraph’ın haberine göre Glasgow Üniversitesi bilim insanları, öyle bir yapay yaprak ürettiler ki, bu yapraktan elde edilen ürünün ne olduğunu duyan şaşırıyor. “Turbo gücünde” diye tarif edilen bu ürünler, aslında bildiğimiz yapraktan farksız olarak, fotosentezle besleniyor. Ancak fark beslenmede değil, üretimde. 

Çevreye zararsız yaprak 

ABD robot ordusunu kuruyor. Pentagon, zihin gücüyle yönetilen robot ordusu için kolları sıvadı

ABD robot ordusunu kuruyor. Pentagon, zihin gücüyle yönetilen robot ordusu için kolları sıvadı



ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), yakın gelecekte asker kayıplarını minimuma 
indirmekiçin, Hollywood filmlerinden ilham alıyor. Pentagon'un teknoloji geliştirme birimi olan "Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı" (DARPA), askerlerin düşünce gücüyle istedikleri görevi yaptırabilecekleri insansı robotlar geliştirilmesi için çalışmalarına başladı.

ÇALIŞMALAR BAŞLADI

Hedefi itibarıyla James Cameron'ın gişe rekortmeni filmi 'Avatar'da kullanılan uzaylı-insan melezi bedenleri hatırlatan projenin araştırma-geliştirme çalışmaları için DARPA'nın 7 milyon dolar bütçe ayırdığı belirtiliyor.

Proje ile geliştirilecek robotların, temizlik, devriye, tıbbi müdahale gibi görevleri de üstlenmesi öngörülüyor.

4 BACAKLI ASKERLER

GAP Bölgesinde İsrail Emeli. Arz-ı Mev'ud (Vaad Edilmiş Topraklar) nedir?

GAP Bölgesinde İsrail Emeli - Arz-ı Mev'ud Vaad Edilmiş Topraklar nedir? İsrail bayrağındaki iki şerit de Nil ve Fırat nehirlerini temsil etmektedir.



Çok güzel, verimli, herkesin gözünün üzerinde olduğu bir bahçeniz olsa... Bir de komşunuz veya ortağınız olsa.,. Bu adamın her sözü, her hareketi de bahçeyle ilgili olsa... Yatsa bahçeden bahsetse, kalksa bahçeden bahsetse...

Öyle bir bahsediş kî, hayret verici derecede bahçeye aşık olmuş...

Bahçenin kendisinin olduğunu iddia ediyor ve eninde sonunda bu bahçeye sahip olacağını söylüyor.
Satın almaktan değil, kendi hakkı olduğu için doğrudan sahiplenmekten bahsediyor... Bu adamın hali sizi rahatsız etmez mi?
Elbette edecektir ve hiç umulmadık bir zamanda, umulmadık bir gerekçeyle karşınıza çıkabileceğini düşünüp uyanık olmanız şart. İşte İsrail'in "Arz-ı Mev'ud" ideali de aynen bunun gibi.

Hatta bunun gibidir sözü bile hafif kalır.
Onun İçin, Devletçe ittifak ettiğimiz İsrail'in, "Arz-ı Mev'ud", yani "vaadedilmiş topraklar" hakkındaki ideal ve emelini iyi bilmek ve küçümsememek durumundayız.

Çünkü bizim topraklarımızın bir kısmı, onların bu hedefi içinde bulunuyor.

ARZ-I MEV'UD NE DEMEK?

Yahudiler, belirli sınırlar içinde bulunan toprakların, Allah tarafından kendilerine vaadedilmiş olduğuna...
Haksız olarak ellerinden alındığına...
Eninde sonunda bu topraklara sahip olacaklarına inanıyorlar.
Ve bütün çalışmalarını ona yönelik yapıyorlar.
Ele geçirmek için çalıştıkları yerler, Nil-Fırat arasında bulunan topraklardır.
Dolayısıyla, bizim Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu'nun bir kısmı.
Bakınız dinlerine çok bağlı olan Yahudilerin inandıkları muharref/bozulmuş Tevrat bu hususta ne diyor:
"Mısır'ın ırmağından (Nil'den) Fırat ırmağına kadar bu diyarı senin zürriyerine verdim" (Tekvin, bab: 15, ayet: 18)

İki-üç ay kadar önce, TV muhabirleri İsraillilere, Filistinliler ile aralarındaki çatışmanın ne zaman sona ereceğini soruyorlardı.
İsrailli bir kadın, bu cevaplar arasında şöyle diyordu;

-Bizim bundan vazgeçmemiz mümkün değil. Çünkü bu topraklar Allah tarafından bize verilmiştir.

17 Şubat 2012 Cuma

Adana'lı Kardeşler Düşünce Gücü İle Komut Alan Robot Geliştirdiler

Adana'lı Kardeşler Düşünce Gücü İle Komut Alan Robot Geliştirdiler


Düşünce gücü ile çalışan robot yaptılar

Adana'da biri makine, diğeri bilgisayar mühendisi olan iki genç, Sanayi ve Ticaret Bakanlığından sağlanan 100 bin lira ve KOSGEB'den aldıkları 75 bin liralık hibe desteğiyle düşünce gücüyle hareket edebilen servis robotu geliştirdi
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Makine Mühendisliği Bölümü mezunu Ali Özgün Hırlak, yaptığı açıklamada, Atılım Üniversitesi BilgisayarMühendisliği mezunu çocukluk arkadaşı Burak Özdemir (27) ileGaziantep'te geçirdikleri çocukluk yıllarında robot yapmak için elektronik malzemelerle uğraştıklarını söyledi.
Yıllar sonra çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için arkadaşı Özdemir ile bir araya geldiklerini ve bir şirket kurup, robot üretimi için ÇukurovaTeknoloji Geliştirme Merkezi'nde çalışmaya başladıklarını anlatan Hırlak, ilk etapta Sanayi ve Ticaret Bakanlığından 100 bin lira destek aldıklarını ifade etti.

Servis Robotu çalışmalarının olgunlaşması üzerine Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı'ndan da (KOSGEB) 75 bin liralık hibe desteği aldıklarını kaydeden Hırlak, şöyle devam etti: “Üzerinde çalışmamızı sürdürdüğümüz robot alışveriş merkezleri, kafeler, okullar, oteller ve lokanta gibi işletmelerde kullanılabilir. Gelen müşterilerle ilgilenebilecek, müşterileri kapıda karşılayıp, siparişlerini alabilecek kapasitedeki robot, 1.5 saatlik şarj süresine sahip ve bir kilograma kadar hassas yük taşıyabiliyor. Müşteriler robotun gövde kısmındaki dokunmatik ekrandan yemek menüsü hakkında bilgi alabilecek. Elinde tepsi ile yemek taşıyabilecek. Çocukları eğlendirmek için de yardımcı olabilir.

DÜŞÜNCE GÜCÜ İLE ÇALIŞIYOR

ABD havaalanlarında zihin okuyan cihaz - Teröristler niyetleri/zihinleri okunarak belirlenecek

ABD havaalanlarında zihin okuyan cihaz - Teröristler niyetleri/zihinleri okunarak belirlenecek


ABD havaalanlarına terör şüphelilerini "niyetlerini okuyarak" belirleyecek yeni bir güvenlik sistemi yerleştirileceği bildirildi. "Kötü niyeti" saptayacak yeni teknolojinin ABD İç Güvenlik Bakanlığı tarafından test edildiğini belirten Daily Telegraph'a göre, yeni vücut tarayıcısı, bir kişinin suç işlemeye yönelik niyetini açığa vuran ancak gözle görülmeyen ip uçlarını algılama yeteneğine sahip. Tarayıcı, şüphelinin vücut sıcaklığı, nefes alma sıklığı ve kalp ritmini belirleyebiliyor. MALINTENT adı verilen sistemde söz konusu verileri uzaktan algılayabilen sensör ve görüntüleyiciler yer alıyor. Tarayıcı ayrıca kişinin yüz ifadesini de analiz ederek bir saldırı hazırlığı içinde olup olmadığına karar verebiliyor.

IBM: "İnsan beyni gibi çalışan çip yaptık"

IBM: "İnsan beyni gibi çalışan çip yaptık"

Amerikan bilişim devi IBM, bilgisayarların deneyimlerinden öğrenmelerini, kuramlar geliştirmelerini ve sonuçlardan ders çıkarmalarını sağlayacak insan beyninin çalışmasını taklit eden devrim niteliğinde bir yonga geliştirdiğini açıkladı.

IBM şirketi yaptığı açıklamada, bu yongalarla yapılacak ”düşünen” bilgisayarların bugünün geleneksel bilgisayarlarıyla aynı şekilde programlanmayacağını belirterek, bu bilgisayarların deneyimlerinden öğreneceklerini, bağlantı kuracaklarını, kuramlar geliştireceklerini, anımsayacaklarını ve sonuçlardan ders çıkaracaklarını kaydetti.

Bu tip iki yonganın üretildiğini ve şu anda test edildiğini belirten şirket, her iki yonganın da silisyum yalıtkan üzerinde 45 nanometre kalınlığında olduğunu ve 254 nörona (sinir hücresi) eşdeğer kapasiteleri bulunduğuna işaret etti.

Masonik Örgütlerin Bilinçaltı Mesaj Tuzağı - Subliminal Mesaj Yöntemi ve 25. Kare (Video)

Masonik Örgütlerin Bilinçaltı Mesaj Tuzağı - Subliminal Mesaj Yöntemi ve 25. Kare

Videoyu izlemek için "devamı" tuşuna basınız. Ve lütfen paylaşınız...

Matrix filmi gerçek oldu. Eğitimde yeni dönem geliyor. Bilgi, insan beynine topluca ve doğrudan gönderilecek

Matrix filmi gerçek oldu. Eğitimde yeni dönem geliyor. Bilgi, insan beynine topluca ve doğrudan gönderilecek


Matrix mucizesi gerçek oluyor! Beyine çip geliyor!


Beyine dışarıdan bilgi yükleyebilen makine geliyor!

Matrix filminde Neo karakterinin sadece birkaç saniye içerisinde Kung Fu öğrendiği sahne gerçek oluyor. Bilim adamları beyne dışarıdan sinyal göndererek beyin aktivitesini etkilemeyi başaran bir makine geliştirdi

Önce Duke Üniversitesi’nde görevli Amerikalı bilim adamları, beynine mikroçipler takılan bir maymuna istenilen bilgiyi göndermeyi başardıklarını duyurdu. Ardından Rus bilimadamı Vitali Valtsev, düşünme yeteneği olan ve bir bebek gibi eğitilmezse suçluya dönüşebilecek bilgisayar icat ettiklerini öne sürdü. Tüm bu gelişmeler gişe rekorları kıran The Matrix filminde Keanu Reeves’in canlandırdığı Neo karakterinin bir bilgisayara bağlanıp birkaç saniye içinde milyonlarca sayfa bilgiyi ve beceriyi kazandığı o sahneyi akıllara getirdi. Dün Boston Üniversitesi uzmanlarıyla ortak çalışan Kyoto Nörobilim Akademisi’nin Japon bilim adamları bu rüyanın gerçek olmaya çok yakın olduğunu açıklayınca birkez daha bilim dünyasında heyecan yaşandı.

Hafıza hapı da geliyor

Beyin Kontrolü Nasıl Yapılıyor ? İşin Uzmanı Ahmet Maranki Anlatıyor...


Beyin Kontrolü Nasıl Yapılıyor ? İşin Uzmanı Ahmet Maranki Anlatıyor...

Kozmik bilimler uzmanı Ahmet Maranki dünyadaki çeşitli devletlerin beyin/zihin kontrolünü nasıl yaptıklarını anlatıyor. Saddam'ın 400 bin muhafızına ne olduğunu, Skorsky helikopterlerinin neden bu kadar alçaktan uçtuğunu sorguluyor.
Düşük frekansta ses dalgaları kullanarak sivrisinekleri kovan ve 15 TL'ye satılan sistemlerin daha gelişmişleri ile insan zihnine de müdahale edilebileceğini iddia ediyor.

KOBAY TÜRKLER ! Şişli Etfal Hastanesi Beyninde Çip Tespit Etti

KOBAY TÜRKLER ! Şişli Etfal Hastanesi Beyninde Çip Tespit Etti zihin kontrol


Batılı ülkelerde yaşayan ve hapishaneye düşen bir çok Türk, devlet kurumlarınca çeşitli testlerde kobay olarak kullanılıyor.

-Beyinler kontrol altına alınıyor

Ömer Özkaya’nın kaleme aldığı “CIA Belgelerine Göre Zihin Kontrolü” kitabında, uzun süre İsveç’te yaşayan bir Türk vatandaşına İsveç polisi tarafından uygulanan “kobay muamelesi” teferruatlıca anlatılıyor. Özellikle Batı gizli servisleri, hükümetlerin kontrolünde yürütülen “insana tam hakim olma” projesini bütün acımasızlığı ile denemeye başladılar. Bu projede baş kobaylar arasında Asya kıtası vatandaşları ile özellikle Türkler geliyor. -İşte çok çarpıcı bir örnek

İbrahim Ariç uzun yıllar Almanya’da yaşamış. Çocukluk ve gençlik yılları Almanya’da geçmiş. Ancak Almanya’da kaldığı süre içinde kamu memurları tarafından işkencelere ve tıbbi deneylere tâbi tutulmuş. Haksız yere cezaevine atılmış. Cezaevinde de yoğun şekilde deneyler geçmiş başından. Diyor ki Ariç: “Sürekli olarak bilmediğim gerekçelerle çeşitli ilaç ve deney uygulamalarına tâbi tutuldum. Hastanelerde zoraki ilaç denemelerine tâbi tutulduğuma ilişkin belgeler, bulgular, tarafımdan tevsik edilmiş olup arşivlenmiş şekilde hazırdır.”

Ömer Özkaya’nın kaleme aldığı “CIA Belgelerine Göre Zihin Kontrolü” kitabında, insanların kobay olarak kullanılması ile ilgili ilginç örnekler vardı.

Özkaya, kitabında uzun süre İsveç’te yaşayan bir Türk vatandaşına İsveç polisi tarafından uygulanan “kobay muamelesini” de teferruatlıca anlatmıştı.

Sürekli olarak gelişen teknoloji ve elektronik çağın baş döndürücü hızla yeni buluşlar ortaya koyması, “bu yeniliklerin” insanlar üzerinde denenmesi fikrini de beraberinde getirdi.

Özellikle Batı gizli servisleri, hükümetlerin kontrolünde yürütülen “insana tam hakim olma” projesini bütün acımasızlığı ile denemeye başladılar.

Bu projede baş kobaylar Asya kıtası vatandaşları ve özellikle Türkler.

İbrahim Ariç’in başından geçenleri “belgeleriyle birlikte” öğrenmemiş olsaydım, belki de konunun ciddiyetini ben de fark etmeyecektim.

İbrahim Ariç uzun yıllar Almanya’da yaşamış. Çocukluk ve gençlik yılları Almanya’da geçmiş. Ancak Almanya’da kaldığı süre içinde kamu memurları tarafından işkencelere ve tıbbi deneylere tâbi tutulmuş.

Haksız yere cezaevine atılmış. Cezaevinde de yoğun şekilde deneyler geçmiş başından.

Diyor ki Ariç: “Sürekli olarak bilmediğim gerekçelerle çeşitli ilaç ve deney uygulamalarına tâbi tutuldum. Hastanelerde zoraki ilaç denemelerine tâbi tutulduğuma ilişkin belgeler, bulgular, tarafımdan tevsik edilmiş olup arşivlenmiş şekilde hazırdır.”

İbrahim Ariç’i kobay olarak kullanan Almanlar, daha sonra onun işe yaramayacak hale geldiğini düşünerek 30.09.2004 tarihinde Türkiye’ye iade ederler.

Ariç başından geçen insanlık dışı olayları belgelemek için yoğun bir mücadeleye başlar Türkiye’de.

Bu mücadele sonunda onu şok eden bir belge Şişli Etfal Hastanesi’nden gelir.

Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çektirdiği MR’da, beyninde bir sinyal odağı olduğu tespit edilir.

Yapay Deprem ve İklim Kontrol Silahı HAARP (Belgesel Video)

Yapay Deprem ve İklim Kontrol Silahı HAARP

Sultan II. Abdülhamid Han Kimdir?

Sultan II. Abdülhamid Han Kimdir?


Babası.................... : Abdülmecîd Han
Annesi.................... : Tîr-i Müjgan Sultan
Doğumu.................. : 21 Eylül 1842
Vefâtı..................... : 10 Şubat 1918
Tahta Geçişi............ : 31 Ağustos 1876
Saltanat Müddeti..... : 33 sene
Halîfelik Sırası......... : 99
Osmanlı pâdişâhlarının otuz dördüncüsü, İslâm halîfelerinin doksan dokuzuncusu. Sultan Abdülmecîd Han’ın İkinci oğlu olup, 21 Eylül 1842 Çarşamba günü sabah saat 5’de eski Çırağan Sarayı’nda Tîr-i Müjgan Sultan’dan doğdu. On yaşlarında annesini kaybeden şehzâde Abdülhamîd, Perestû Kadınefendi’nin himayesine verildi ve iyi bir eğitime tâbi tutuldu. Arabî’yi. Ferîd ve Şerîf efendilerden; Fârisî’yi kazasker Ali Mahvî Efendi ve sadrâzam Safvet Paşa’dan; tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerini, Gümüşhânevî Ömer Hulûsî Efendi’den; Fransızca’yı Gardet, Edhem ve Kemâl paşalardan; Osmanlı târihini vak’anüvis Lütfi Efendi’den öğrendi. Spor ve at biniciliğini Lala Mehmed Sâdık Ağa ve Mâbeynci Osman Efendi’den, silâh tâlimlerini ve diğer askerlik bilgilerini hünkâr yaveri çeşitli subaylardan, Şaziliyye tarîkatini Mehmed Zafîr Efendi’den, Kâdiriyye tarîkatını Rumeli kazaskeri Halebli Ebü’l-Hüdâ Efendi’den öğrenerek zamanın ilimlerini tahsîl etti.
Aynı zamanda iyi bir hattat ve marangoz idi. Marangoz atölyesi ve çiftlikleri vardı. Koyun besletti, üstübeç mâdenleri işletti. Para kazanarak zengin olup, servetini, saltanatı sırasında din ve devlet hizmetlerine sarfetti. Zekâsı ve politik kabiliyeti dolayısıyla amcası sultan Abdülazîz, onun serbest bir ortamda yetişmesini sağladı. Mısır ve Avrupa seyahatlerinde yanında götürdü.
Şehzâde Abdülhamîd, zamanını ibâdetle, din ve fen ilimlerini öğrenmek, ata binmek, silâh kullanmak ve spor yapmakla değerlendirirdi. Çok kültürlü, şahsı için iktisatlı, hayır ve hasenâtı için pek cömert, ileri görüşlü, dış siyâsette fevkalâde maharetli, yerli ve yabancı basını devamlı tâkib eder, her şeyi iyi öğrenmek isterdi. Dedesi sultan Mahmûd’u kendine örnek almıştı. Fevkalâde bir zekâ ve hafızaya sahipti. Bir defa gördüğü veya sesini işittiği kimseyi asla unutmazdı. Çok nâzikti, herkesin gönlünü almasını iyi bilirdi.

Sultan II. Abdülhamid Han'ın Dehası ve Ermeni Meselesi

Sultan II. Abdülhamid Han'ın Dehası ve Ermeni Meselesi


Sultan İkinci Abdülhamid Han kendisine bomba ile suikast tertip edenlerden Belçikalı Joris'i hapishaneden huzuruna çağırdı ve:

- "Siz, tertip ettiğiniz bu suikastla beni öldürmek istediniz; Cenâb-ı Hak buna müsâade etmedi. Hepiniz yakalandınız, muhakeme edildiniz, mahkûm oldunuz. Ben sizi idam ettirmedim. Mahkûmiyetinizi müebbet hapse tahvil ettirdim." dedi. Joris, minnettar bir tavırla ellerini uzatarak:

- "Pardon sor..." dedi. Sultan bir el hareketi ile Joris'i susturup devam etti:

- "Ben öldürülecek bir hükümdar değildim. Çünkü hiç kimseye zulüm etmedim. Sizin beraber çalıştığınız Ermeni komiteleri bir hülya peşinde koşuyorlar. Bu memleketimin aleyhine olacaktır. Ben buna müsâade edemem. Attığınız bomba ile bu kadar bî-günâh insanlara kıydınız. Dünyânın hangi memleketinde olursa olsun böyle bir cürmü İrtikâp edeni idam ederler. Ben sizi serbest bırakacağım. Elini kolunu sallaya sallaya buradan çıkıp gideceksin." dedi. Joris, hayretler içinde:

İsa aleyhisselamın bir mucizesi; Yarasa

İsa aleyhisselamın bir mucizesi; Yarasa


îsâ aleyhisselam kavmine "Ben size Rabbinizden (peygamberliğimin alameti olan) bir âyet ile geldim: Ben size çamurdan kuş biçimi gibi bir mahlûk yaparım da içine üflerim. Allah'ın izni ile derhal kuş olur..." (Âl-i imran Sûresi, âyet 49) buyurdu ve bir yarasa yaptı. Üfleyince yarasa Allah'ın izni ile uçtu.

Yahudiler Hz. îsâ'nın bu mucizesini de gördükleri halde inanmadılar ve "Bu bir sihirdir" dediler.

îsâ aleyhisselam bunca kuş türü arasından yarasayı tercih etti. Çünkü o diğer yaratılmışlardan daha acaip, daha farklıdır:

14 Şubat 2012 Salı

Sabiha Gökçen Havalimanı Armagedon Savaşı İçin Hazırlandı

Sabiha Gökçen Havalimanı Armagedon Savaşı İçin Hazırlandı
Sabiha Gökçen Hava Limanı Armagedon İçin Yapıldı


Sabiha Gökçen Havalimanı Dünyanın en dayanıklı 5 yapısı arasında. Peki Neden?

Bu dikkat çekici sağlamlığı için Türkiye'nin deprem bölgesinde oluşunun sebep gösterilmesi ise sadece hedef saptırmacadan ibaret... Çünkü Sabiha Gökçen Havalimanı tamamen ABD'nin ve NATO'nun bölgemizde gireceği devasa savaş için hazırlandı. Proje aşamasından itibaren bu göz önünde bulunduruldu. Bu savaşın merkez kontrol üslerinden biri de bu havalimanı olacak... Havalimanı sivil görünümlü olmasına rağmen olası bir savaş halinde bütün askeri ihtiyaçları rahatlıkla sağlayacak bir yapıda...

Bilindiği gibi Yahudiler ve Hıristiyanlar dünyanın sonuna yakın bir zamanda Müslümanlarla devasa bir savaşa gireceklerine ve büyük kayıplar verip büyük acılar çektikten sonra bu savaşı kazanacaklarına inanmaktadırlar. Onların Armagedon diye isimlendirdiği bu inanç

İslam dininde de vardır ve adı Melhame-i Kübra‛dır... Melhme-i Kübra‛yı Müslümanların kazanacağı ve bu savaşta istisna bir Hıristiyan devletinin Müslümanlara yardım edeceği sahih hadisler ile haber verilmiştir.

Hangisi Hain? Orgeneral İlker Başbuğ mu yoksa Altan mı?

Türkiye Cumhuriyetinin Genel Kurmay Başkanı Yahudilerin Ağlama Duvarında Gizlice Yahudi İbadetini Yaparken

Dinleyin Orgeneral Başbuğ!

Edep sınırlarını epeyce aşan, saygısız ve küstah bir üslupla bizi “hainlikle”, “mütareke basınından da beter olmakla” suçladınız.

Ciddi bir ülkenin ciddi bir genelkurmay başkanı, birisini “hainlikle” suçladığında mutlaka elinde kanıtlar vardır ve hainlikle suçlanan adam derhal bu ağır suçtan yargılanır.

Ama siz ciddi biri olmadığınız, mahalle kahvehanesinde konuşur gibi aklınıza geleni söyleyip, suçlamalar uydurduğunuz için, hayatlarını “asker yandaşlığına” hasretmiş bir iki utanmaz yazar taslağından başka kimse sizi ciddiye almadı.

Söyledikleriniz en fazla, “hain olduklarını genelkurmay başkanından öğrendiğim adamlar kanıma dokunduğu için onları vurdum” diyecek bir yeni yetmenin herhangi bir girişimine “altlık” olmaktan fazla bir anlam kazanmadı.

İhanet” ciddi bir suçtur.

Darbe planı hazırlamak “ihanettir” mesela.

1 Mayıs’ta insanların üzerine ateş açmak ihanettir.

Ülkeyi “kaos ortamında” tutmak için katliamlar düzenleyip karışıklıklar çıkarmak ihanettir.

Danıştay cinayetinde, kamera görüntülerini silerek bütün ülkeyi yanıltıp çatışmaları kışkırtmak ihanettir.

Sevgililer Günü diye bilinen 14 Şubat Katolik dünyasının dini bayramlarından biridir

Sevgililer Günü diye bilinen 14 Şubat Katolik dünyasının dini bayramlarından biridir


Sevgililer Günü diye bilinen 14 Şubat Katolik dünyasının dini bayramlarından biridir

Sevgililer Günü (Valentine's Day)

14 Şubat 2004 tarihinde yazdığım yazıyı okuyunca yeni bir şey ilave etme ihtiyacı hissetmedim. O yüzden 14 Şubat 2004 tarihindeki yazıyı günün önemine binaen tekrar yayınlıyorum. O gün şunları yazmıştım:

Bugün "Sevgililer Günü"yle ilgili birkaç kelime yazmak istiyorum. Malum, Katolikler'de Valentine's Day diye bilinen 14 Şubat günü küreselleşmenin bir başka boyutu olsa gerek, Müslüman ülkelerde de "Sevgililer Günü" olarak kutlanmaya başladı, gittikçe de yaygınlaşıyor.

14 Şubat günü Türkiye genelinde geçen sene 1,2 milyonun üzerinde kırmızı gül satıldığını duyduğumda yadırgamadım. Çiçekçiler adına sevindim de. Ama bastıran kış şartlarının çiçekçileri olumsuz etkilediği için üzüldüm. Çünkü bir yıldır bugüne hazırlanıyorlardı.

Hayretimi mucip olan bir diğer husus da, aynı gün Ortodoks mezhebine mensup tanıdığım bir Hıristiyan'a, Valentine's Day'da ne yaptığını sorduğumda, "14 Şubat bizim günümüz değil, o Katolikler'in günüdür" diyerek 14 Şubat'ı kutlamadığını söylemesiydi. Hayretimi mucip olmuştu çünkü 14 Şubat'ı Hıristiyan olduğu halde mezhep ayrılığından dolayı Ortodokslar bile kutlamazken, çok sayıda, Müslüman o gün elinde kırmızı güllerle günün gereğini yerine getiriyordu!

Ben bugüne rağbet eden Müslümanlar'ın büyük çoğunluğunun, 14 Şubat'ın bir Hıristiyan bayramı olduğunu bilmediklerini düşünüyorum. Medyadaki yayınların etkisinde kalarak sadece Sevgililer Günü olduğu için sevdiklerini hatırlama adına bir şeyler yaptıklarını tahmin ediyorum.

Bunlar insanı dinden-imandan eder. Dinler arası diyalogda gelinen nokta...

Bunlar insanı dinden-imandan eder. Dinler arası diyalog da gelinen nokta...


- Bir kimse Yahudi ve Hırsityanların da cennete gireceğini söylerse İslam'dan çıkar.

- Bir kimse "Müslüman isevi" olabileceğini, peygamberimizi tasdik etmeyen Hıristiyanların da müslüman sayılabileceğini söylerse İslam'dan çıkar.
(Bu kavram ilk olarak Risale-i Nur'da kullanılmıştır ve bu risaleleri esas alanlar inatla bu batılı savunmaktadırlar. Muteber ehl-i sünnet alimlerinin hiç biri böyle uydurma bir kavram kullanmamışlardır.)

- Bir kimse "Yahudi ve Hıritiyanları dost edinmeliyiz" derse İslam'dan çıkar.
(Allah Kur'an-ı Kerim'de açık bir ifade ile "Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar" buyuruyor.)

- Bir kimse "Gayr-i Müslim mü'minler" diye bir şey iddia ederse İslam'dan çıkar...
(Bu batıl iddiaya Zaman gazetesinin eki Ailem dergisinde bir kaç kez yer verilmiştir)

Bu işte bir tuhaflık yok mu? PAPA ile neden Fethullah Gülen görüştü?

Bu işte bir tuhaflık yok mu? PAPA ile neden Fethullah Gülen görüştü?

Türkiye’den Papa’yla görüşmesi icab eden birisi varsa, bu sadece Diyanet İşleri Başkanı olmalıydı, niye Fethullah Hoca gitti?

Müftü değil, imam değil, vaiz değil, müezzin bile değil. Yani hiçbir resmî hüviyeti yok.

Buna rağmen kendisiyle görüşülmesi oldukça zor olan, ve değme resmî insanın 6 ayda bile kolay kolay görüşemediği Papa’yla rahatça görüşebiliyor; hayret. Bunda bir anormallik yok mu?

Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin bağlıları (Süleymancılar) hangi partiye oy verecek? | Hangi parti tercih edildi? | Mehmet Fahri Sertkaya (video)

Cemaat merkezi ( Muhterem Alihan Kuriş Beyağabey ) kararını açıkladı: KESİNLİKLE OY YOK! Kesinlikle AKP'ye ve MHP'ye oy ve...