30 Mart 2012 Cuma

Sultan İkinci Abdülhamid Han ve Osmanlı Donanması


Sultan İkinci Abdülhamid Han ve Osmanlı Donanması
Sultan İkinci Abdülhamid Han ve Osmanlı Donanması

"Donanma-yı hümâyûnun elden çıkarılmasına katiyen rey ve rızam yoktur. Her Türlü fedakârlığı eder, fakat donanma maddesini esasından reddederim. Ve mucip sebeplerini dahi beyâna muktedirim, İcâbında donanmayı kaybetmemek için canımı fedaya hazırım."


Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın tahta oturmasının ikinci yılında Midhat Paşa ve avenesinin yanlış siyâsetleri neticesinde başlayan Osmanlı-Rus harbi, Devlet-i Aliyye'nin mağlubiyetiyle neticelenmiş, Yeşilköy'e (Ayastefanos) kadar gelen Ruslarla çok ağır şartlarda bir antlaşma imzalanmıştı. Ayrıca Ruslara Ödenecek bir de savaş tazminatı meselesi vardı. Ruslar, savaş tazminatı olarak Osmanlı donanmasında bulunan altı büyük zırhlının kendilerine verilmesini istiyorlardı.

Hamidiye denizaltı gemisi Haliç 'te tecrübe seyrinde
Hamidiye denizaltı gemisi Haliç 'te tecrübe seyrinde
Bu husus sultana bildirildiğinde "Başvekil Paşa'ya ve Safvet Paşa'ya ve diğer vekillere yeminle beyan ederim ki donanma-yı hümâyûnun elden çıkarılmasına kafiyen rey ve rızam yoktur. Her türlü fedakârlığı eder, fakat donanma maddesini esasından reddederim. Ve mucip sebeplerini dahi beyâna muktedirim. İcâbında donanmayı kaybetmemek için canımı fedaya hazırım." diyerek Rusların bu isteklerini şiddetle reddetmişti. Bu sözleri, sultanın donanmaya verdiği ehemmiyeti göstermektedir.

Sultan İkinci Abdülhamîd devrinde donanmanın 33 yıl Haliç'te yatıp çürüdüğü, donanma ve tersane için hiçbir yeniliğin yapılmadığı, hiçbir gelişmenin olmadığı, bir gün kendisinin de tahttan indirilmesinde rol oynayacağından korktuğu için pâdişâhın donanma işlerini aksattığı iddialarını Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde ve Deniz Müzesi Arşivi'nde bulunan binlerce vesika yalanlamaktadır. Peki o halde Abdülhamîd Han devrinde denizcilik sahasında belli başlı neler yapılmış, ne gibi yeniliklere, gelişmelere imza atılmıştır? Yâni bu devirde bahriye sahasında hiçbir müspet faaliyette bulunulmamış mıdır? Bahriyeye hiç mi ehemmiyet verilmemiştir? Bu yazımızda Sultan İkinci Abdülhamîd Han devri denizciliğini enine boyuna incelemek iddiasında değiliz. Sadece bu suallere bazı cevaplar aramak düşüncesindeyiz. O halde buyurun, bu devirde denizcilik sahasında meydana gelen gelişmelere göz gezdirelim:



Hamidiye seyir tecrübelerinde tam yol giderken
Hamidiye seyir tecrübelerinde tam yol giderken

28 Mart 2012 Çarşamba

Bütün yönleriyle Roswell'deki UFO kazası (Video)

Bütün yönleriyle Roswell'deki UFO kazası
Bütün yönleriyle Roswell'deki UFO kazası

Roswell UFO vakası, 1947 Temmuz ayında ABD'nin New Mexico eyaletinin Roswell şehrinde meydana geldi.
8 Temmuz 1947 yılında New Mexico eyaletinin Roswell kasabası yakınlarında, ABD'nin Idaho Eyaleti'nde orman servisi için kurtarış pilotluğu yapan Kenneth Arnold'un, 25 Haziran'da kayıp bir uçağı Washington'daki Cascade Dağları üzerinde aramaya çıkışının ve tahminlere göre, 4 m. yükseklikte saatte 120000 mil hızla giden dokuz tane disk şeklinde uçan daireler gördüğünü iddia edişinin iki hafta sonrasında bir " uzay gemisi " ele geçirildiği duyuldu.
Ancak ertesi gün ABD Ordusu bu haberi yalanlayarak bunun bir meteoroloji balonu olduğunu iddia etti.
Amerikalı eski bir askeri yetkili, 64 yıl önce ABD’nin New Mexico eyaletindeki Roswell askeri üssü yakınlarına düşen cismin içinde uzaylı cesetleri de bulunan bir UFO olduğunu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiğini ölüm döşeğinde itiraf etti.
O dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve 2008 yılında ölen Teğmen Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta, ABD ordusunun birçok teknolojiyi bu "kazada" ele geçen dünya dışı uzay mekiğinden aldığını iddia etti.

*****



UFO kazasını doğrulamak isteyen ve isminin kullanılmasına izin veren ilk tanık, Roswell’deki 509. Bomba Grubu’nun istihbarat görevlisi emekli Yarbay Jesse Marcel olmuştur. Kaza yerini inceleyen ilk iki askeri görevliden biri olan Marcel, 1978 yılında araştırmacılara ve medyaya bir açıklama yaparak gördüğü enkazın “bu dünyaya ait olmadığını” söylemiştir. Marcel, 1979’da yaptığı bir röportajda şunları söylemiştir: “O bir meteoroloji balonu olmadığı gibi bir uçak ya da misil de değildi.”  Enkaz parçalarının özelliklerinden bahseden Marcel, “Yanıcı bir madde değildi… ağırlığı yok gibiydi. Çok inceydi, kalınlığı ancak bir sigara paketinin içindeki folyo kadardı. Parçaları eğmeye çalıştım fakat olmadı. Hatta balyozla üstüne vurarak içinde bir çukur açmayı bile denedik ama başaramadık”, demiştir.


Marcel olay günü üsse dönerken evine uğramış ve karısı ile 11 yaşındaki oğluna bu esrarengiz enkazın bir kaç parçasını göstermişti. Bu parçalardan özellikle birinin yüzeyinde hiyeroglife benzer semboller bulunmaktaydı. Marcel’in o zamanlar 11 yaşında olan oğlu tıbbi doktor, Ulusal Koruma helikopter pilotu ve uçuş cerrahı Dr. Jesse Marcel Jr. olayı çok iyi hatırlamaktadır ve söz konusu sembollerin bazılarının ayrıntılı çizimlerini yapmıştır. Jesse Marcel Jr. olaydan yıllar sonra yaptığı açıklamada babasının aldığı emir üzerine basına birlikte poz verdiği maddenin, o gece annesi ve kendisine gösterdiği madde OLMADIĞINI söylemiştir.

ABD'li askeri yetkili ölüm döşeğinde itiraf etti; ABD Roswell'e düşen UFO'yu gizledi

ABD'li askeri yetkili ölüm döşeğinde itiraf etti; ABD Roswell'e düşen UFO'yu gizledi
ABD'li askeri yetkili ölüm döşeğinde itiraf etti; ABD Roswell'e düşen UFO'yu gizledi

Amerikalı eski bir askeri yetkili, 60 yıl önce ABD’nin New Mexico eyaletindeki Roswell askeri üssü yakınlarına düşen cismin içinde uzaylı cesetleri de bulunan bir UFO olduğunu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiğini ölüm döşeğinde itiraf etti.




O dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve geçen yıl ölen Teğmen Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta, ABD ordusunun birçok teknolojiyi bu "kazada" ele geçen dünya dışı uzay mekiğinden aldığını iddia etti.

İşte UFO'lar! NASA'nın kendi arşivinden gerçek görüntüler (Video)


İşte UFO'lar! NASA'nın kendi arşivinden gerçek görüntüler (Video)
İşte UFO'lar! NASA'nın kendi arşivinden gerçek görüntüler (Video)

Nâsıruddîn el-Albânî muteber birisi midir?

Nâsıruddîn el-Albânî muteber birisi midir?
Nâsıruddîn el-Albânî muteber birisi midir?



Zamanımızın Önde Gelen Reformcusu el-Albânî Hakkında Kısa Bir Rehber
Yazan: Dr. Cibril Fuad Haddad

Tercüme: Murat Yazıcı
[Not: Köşeli parantez içindeki notlar mütercim tarafından eklenmiştir.]

Nâsıruddîn el-Albânî günümüz Vehhabî ve “Selefîleri” arasında en önde gelen bir bid’atçı ve reformcudur. Meslek olarak saat tamircisidir. Kendi kendisini eğiterek [sadece kitap okuyarak] hadîs âlimi olmak iddiasında olan bir kişidir. İslâmî ilimlerden herhangi birinde bir hocası [ve icazeti] yoktur. Kur’an-ı kerimi veya herhangi bir hadîs, fıkıh, akaid, üsûl veya imlâ kitabını ezberlemediğini itiraf etmiştir. Büyük Ehl-i sünnet âlimlerine hücum ederek ve fıkıh ilmini aşağılayarak meşhur olmuştur. Bilhassa, bir Hanefi fıkıhçısı olan babasının mezhebine karşı kötü niyet sergilemiştir.

Allahü teâlânın dostlarına ve tasavvuf ehline karşı aşırı saygısızdır. Önce Suriye’den, sonra Suudi Arabistan’dan çıkarılmış, 1999’da ölene kadar Amman-Ürdün’de ev hapsi altında yaşamıştır. Bid’atçıların, kendilerine has yeni yollar tutan reformcuların ve “Selefî” ve Vehhabî sempatizanlarının kıblesi olmaya devam etmektedir. Kitap tüccarlarının ve birçok eğitimsiz Müslümanın tercih ettiği bir yazardır. Çağımız Sünnî âlimlerinin ekserisi onun sapıklıkları hakkında ikazlarda bulunmuş ve birçokları onu reddeden makaleler veya kitaplar yazmışlardır. Bunlardan bazıları şunlardır:


1 – Hindistanlı hadîs âlimi Habiburrahman el-A’zami: 4 ciltlik “el-Albânî Şudhudhuhu ve Ahtâ’uh” (Albânî’nin Sapmaları ve Hataları).

2 – Suriyeli âlim Muhammed Sa’id Ramazan el-Buti iki klasik eser yazmıştır: “El lâ mezhebiyye ehtaru bid’atin…” (Bir Mezhebe Tâbi’’ Olmamak Şerî’atı Tehdid Eden En Büyük Tehlikedir) ve “Es Selefiyye Merhalatun Zemaniyyetun Mübareke lâ Mezhebun İslâmi” (Selefin Yolu Mübarek ve Tarihî Bir Çığırdı, İslâmî Bir Mezheb Değildi).

3 – Faslı hadîs âlimi Abdullah ibni Muhammed ibni Sıddîk el-Gummari: “Irğam el mubtedi’ el ğabi bi cevaz-it tevessul bi-n Nebî fi-r Redd ‘alel Albânî el vabi” (Muzır el-Albânî’ye Reddiye: Akılsız Bid’atçının Peygamber aleyhisselâm ile Tevessülün Cevâzına Mecbur Edilmesi), “El kavl-ul mukni’ fi-r redd ‘alel Albânî’l mubtadi’” (Bid’atçı el-Albânî’nin Reddi için İkna Edici İzah) , “Itkan es-sun’a fiy tahkik ma’nal bid’a” (Bid’atın Ma’nâsının Tahkiki için Hassas Çalışma).

4 – Faslı hadîs âlimi Abdulaziz ibni Muhammed ibni Sıddîk el-Gummari: “Beyan neks-el nekîs el mu’tadi” (İsyancının İhanetinin Teşhiri).

5 – Suriyeli hadîs âlimi Abdu’l-Fettah Ebû Gudde: “Redd ‘alel ebatil vel iftira-ât nasir el-Albânî ve sahibihi sabikan Zuheyr el-Şeviş ve mu’azirihima” (el-Albânî’nin ve eski arkadaşı Zuheyr el-Şeviş’in ve Destekçilerinin Yalanlarının ve Uydurmalarının Reddi).

6 – Mısırlı hadîs âlimi Muhammed Avvame: “Âdâb el-İhtilâf” (Görüş Farklılıklarını Uygun Şekilde İfade Etme Adabı).

7 – Mısırlı hadîs Âlimi Mahmud Sa’id Memduh: “Vusul et-Tahani bi isbat Sunniyet-üs subha ve-r redd ‘alel Albânî” (el-Albânî’ye Reddiye: Tesbihin Bir Sünnet Oluşunun Teyidi ve Karşılıklı Faydanın Varışı), Tenbih-ül Muslim ila ta’addi-l Albânî ‘ala Sahihi Muslim” (el-Albânî’nin Sahih-i Müslim’e Saldırısı Hakkında Müslümana İkaz).

8 – Suudi hadîs âlimi İsma’il ibni Muhammed el-Ensâr: “Te’akkubat ‘ala “silsilet-ul Ehadîs ed-da’îfe vel mevdu’e” lil Albânî” (el-Albânî’nin Zayıf ve Mevdu Hadîsler Hakkındaki Kitabının Tenkidi), “Tashih Salat-ut Teravih ‘işrîne rek’aten ve-r redd ‘alel Albânî fi tad’îfih” (Teravih Namazının Yirmi Rekat Oluşunun Doğruluğunun Tesbiti ve el-Albânî’nin Bunu Zayıflatmasının Reddi), “İbahat et-tahalli biz’zeheb el muhallak lin-nisa ver-redd ‘alel Albânî fi tahrîmih” (Kadınların Altın Takıları Kullanmasının Cevâzı ve el-Albânî’nin Bunu Yasaklamasının Reddi).

9 – Suriyeli âlim Bedreddin Hasan Diab: “Envar el mesabîh ‘ala zulumat el-Albânî fi salat-et teravih” (el-Albânî’nin Teravih Namazı Üzerindeki Karanlığının Aydınlatılması).

10 – Dubai’ın Diyanet İşleri Reisi ‘İsa ibni Abdullah ibni Mani’ el-Himyâri: “El i’lam bi istihbab şedd er-rihâl li Ziyareti Kabri Hayr-il Enâm” (Mahlukatın En Hayırlısının Kabrini Ziyaret için Seyahatin Tavsiyesi Hakkında Bildirim), “El bid’a el hasene aslun min usul-it teşri’” (Bid’at-ı Hasene İslâm Hukukunun Kaynaklarındandır).

11 – Birleşik Arap Emirlikleri’nin Diyanet İşleri Bakanı Şeyh Muhammed ibni Ahmed el-Hazreci’nin makalesi: ” el-Albânî: tetarrufâtuh” (el-Albânî’nin Aşırılıkları).

12 –Suriyeli âlim Firas Muhammed Velid Veys’in neşre hazırladığı İbni Mulakkin’e ait Sünniyyatü’l-Cumu’atü’l-Kabliyye’deki bir yazısı (Cuma Namazından Önce Kılınması Gereken Sünnet Namazlar).
13. Suriyeli âlim Semir İslâmbulî: el-Ahad, el-İcmâ’, en-Nesh.

14. Ürdünlü âlim Es’ad Selim Tayyim: Beyanu Evhâmi’l-Albânî fî Tahkikihi li Kitâb Fazlu’s-Salâti ‘ale’n-Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (el-Albânî’nin Fazlu’s-Salâti ‘ale’n-Nebî Kitabını Neşrederken Yaptığı Hataların Teşhiri).

15 – Ürdünlü âlim Hasan Ali es-Sakkaf: 1. Tanâkuzâtü’l-Albânî el-Vâdihati fî ma Vaka’a fî Tashîhi’l-Ahadîsi ve Tad’îfiha min Ahta’in ve Galtatin, iki cilt (Albânî’nin Hadîsleri Sahih veya Zayıf İlan Ederken Yaptığı Hatalarda ve Gaflarda Mevcut Açık Çelişkileri), 2. İhticâcu’l-Ha’ibi bi ‘İbârâti men İdde’a el-İcmâ’a fe Hüve Kâzibun (Beceriksizin “İcma Vardır Diyen Yalancıdır!” İfadesine Sığınışı), 3. el-Kavlü’z-Zabtu fî Siyami Yevmi’s-Sebt (Cumartesi Günleri Oruç Tutmak Hakkındaki Sağlam İzahat), 4. el-Lecifu’d-Du’af li’l-Mutala’ib bi Ahkami’l-İ’tikaf (İ’tikafın Hükümleriyle Oynayan Kişiye Öldürücü Darbe), 5. Sahih Sıfat Salat en-Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (Peygamberimizin Namazının Doğru Tarifi), 6. İ’lamu’l-Ha’id bi Tahrimi’l-Kur’ani ‘ale’l-Cünübi ve’l-Ha’idi (Hayzlıya ve Cünübe Kur’an-ı Kerimin [tutmanın ve okumanın] Yasaklığı Konusuna Burnunu Sokan İşgüzar Kişinin Değerinin Takdiri), 7. Telkihu’l-Fuhumi’l-’Aliyeti (Yüksek Anlayışın Sık Tekrarla Öğretilmesi), 8. Sahihu Şerhi’l-’Akideti’t-Tahâviyye (İmam Tahâvî’nin Akidesinin Doğru İzahatı).
Albânî’nin bid’atları arasında şunlar vardır:

27 Mart 2012 Salı

Mevdudi Üzerine...

Mevdudi Üzerine...
Mevdudi Üzerine...

Son kırk yıl içinde, ülkemizdeki İslâmî uyanış hareketine Pakistanlı Mevdudî kadar etkisi olmuş bir kimse yoktur. Kitapları dilimize tercüme edilmiş, fikir ve görüşleri desteklenmiş, ideolojisi ve doktrini benimsenmiş, reçetesi Türkiye'yi kurtaracak plan ve program olarak genç nesillere takdim edilmiştir.

Gençliğimde merhum Mevdudî'nin taraftarı ve hayranı idim. Hakkındaki tenkitleri öğrendikten sonra vaz geçtim. Aşırı hareket etmiyorum, "merhum" diyorum.

Mevdudî, klasik ve geleneksel mânada bir İslâm âlimi miydi? Bence değildi. Onun ağır basan tarafı Müslüman bir politikacı oluşuydu. Aktivist bir şahsiyetti. Bir parti lideriydi.

Pakistan'ın resmî ismi "Pakistan İslâm Cumhuriyeti"dir. Pakistan, kuruluş tarihinden bu yana hiçbir zaman gerçek mânada bir İslâm devleti olamamıştır. Bir İslâm devleti değildi ama anayasasında Şeriat'a aykırı kanun çıkartılamayacağı yazılıydı.

Yusuf el Karadavi nasıl birisidir?

Yusuf el Karadavi nasıl birisidir?
Yusuf el Karadavi nasıl birisidir?


Yusuf el Karadavi : (1926 Mısır)


İslam'da Helal ve Haram kitabının daha ön sözünde kendisinin mezhepsiz olduğunu zaten itiraf eden bu kişi için fazla söze gerek yok aslında. Mezhepler arası çelişkilerde tam ve kesin hüküm vermek mecburiyetindeymiş. Belirli bir mezhebi taklid etmeyi kendine yakıştıramamış, taklid aklın çalışmasını durdururmuş.Yalnız bir mezhebin esiri olmak O'nun gibi bir ilim adamına yaraşmazmış!

Şimdi bu kitap, bu itiraflardan sonra nasıl okunur? Adam açıkça mezhep tanımaz olduğunu beyan ediyor. Belki de kendisini mutlak müçtehid olarak gördüğü için bunları söylemiştir(!) Bu gibi mezhep tanımazlardan neler duymadık ki..

Bir onun bu sözlerine bakın, bir de mesela, fukahanın yedinci derecesinde allame olan Seyyid İbn-i Abidin (Rh.A) efendimizin "şu evrakı toplayan günahkâr kul dahi musannıfın, yani mukallidler sınıfına dahil olduğunu beyan eder"[1] sözlerine ..! Dolu başak mütevaziliğinden yerlere eğilir, boş başak da başı yükseklerde olurmuş!

Taklid aklın çalışmasını durdurur”muş. Elbette; şeytanı, hevayı ve sapık mezhepsiz ustaları taklid insanın aklını durdurur. İşte bakın nakil ve ehl-i sünnet caddesinden ayrılanın aklı nasıl durur, kendisinden dehşet ve yalnızca İslami değil, dünya medyasında geniş yer bulan meşhur bir örnek :“Üniversiteye alınmayan başörtülü kızlar başlarını açabilirler” (!)
Mezhep tanımazlığın vardığı son nokta, Zahid el Kevseri merhumun teşhisi ile işte böyle "dinsizliğe köprü" oluyor!

Mehmet Akif Ersoy Hakkındaki Acı Gerçekleri Görmezden Gelemeyiz

Mehmet Akif Ersoy Hakkındaki Acı Gerçekleri Görmezden Gelemeyiz
"Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi" mısrası ile uzun süredir tenkitlere maruz kalan M. Akif'in, Safahatında yer alan bir çok ifade de aynı tenkite maruz bırakacak tarzda. İstiklal Marşımızın şairine bir ülke vatandaşı olarak hürmet ve saygı ayrı olabilir ancak bazı hakikatleri de göz ardı ederek, milli şairi aynı zamanda milli bir Müslüman olarak görmekte doğru olmasa gerek..

Toplumları dizayn etmenin en geçerli yolu, o toplumun içinde yetişmiş popüler isimleri elde ederek onları eleştirilemez ulvi kişilikler kılmak, ve nesilleri onların düşünceleri etrafında toparlayıp-saflara ayırarak- kontrol edebilmektir. Bu mekanizma, eğitim sistemlerinin içine ustalıkla yerleştirilmiş özendirme politikalarıyla sağlanır. Eğitim sistemleri bu tür model kişiliklerle doludur. Tarih boyunca en geçerli hükmetme yolu bu olmuştur. Mehmet Akif’le ilgili eleştirilerimi dillendirmeye başladığım zaman çevremden aldığım tepkiler, nihai noktada bizim gibi sıradan yaşantısı olan insanların Akif gibi ulvi bir kişiliği eleştiremeyeceği noktasına bağlanıyordu. Bu yaklaşım Akif’in bir şair olmanın ötesinde bir kanaat önderi ve model kişilik olarak algılanmasından kaynaklanıyordu.


Bu eleştiri sahiplerine şunu söyledim. Mehmet Akif, Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han’a;

Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi”(2) “Ah efendim o ne hayvan, o nasıl merkepti.”(3)

Dediği zaman; Cennetmekân koca bir imparatorluğun padişahı ve dünyanın çok yerinde adına hutbeler okutulan bütün Müslümanların halifesiydi. Akif’se heyecanlı sözler söyleyen genç bir baytardı. O zamanın şartları altında Akif’in yaptığı çılgınlığa karşı bizim kendi zamanımızda yaptığımızın kıymet hükmü sadece hiçtir. Akif’in cüretine karşılık biz Akif’e ne desek hiçbir şey demiş sayılmayız.

Mehmet Akif’in kişiliği bizim alanımız değildir. İyi ya da kötü, ölmüş bir insanın işi artık Rabbiyledir. Bu ölen kişi üzerinden bir kısım toplum mühendisliği faaliyetleri yürütülüyor ise eserleri ve düşünceleriyle entelektüel yaşantımızda, fikir dünyamızda tesir sahibi ise, biz bu tesiri konuşmak, eleştirmek ve yorumlamak zorundayız.

Daha da önemlisi söz konusu kişi sadece sanatıyla anılmıyorsa, bugün bütün eğitim kurumlarında resmi asılı olan iki kişiden biriyse,(4) hayatımızın içindedir, her gün çocuklarımızın karşısındadır. 2011 yılının ülkemizde Mehmet Akif yılı olarak ilan edildiğini ve çok yoğun bir şekilde anılıp değişik açılardan işlendiğini hatırlatmakta fayda var. M. Akif’in sanatını ve kişiliğini aşan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlamak hiçte zor değil. O, artık gençlere sadece “Milli Şair” olarak tanıtılmıyor, aynı zamanda “Milli Müslüman” modeli olarak sunuluyor.

Konu inancımız bağlamında ele alındığı zaman “Kişi sevdiği ile beraberdir” ölçüsü mucibince imanımızı kullanarak kalplerimize yerleştirilmek istenen kişilere karşı gereken özeni ve hassasiyeti göstermek vazifemiz olmaktadır.

Bütün bu gerekçeler benim gibi sıradan insanlara Akif’i değişik açılardan inceleme, sorgulama, yorumlama ve eleştirme hakkını vermektedir.

M Akif’in başyapıtı şüphesiz İstiklal Marşı’dır. Güftesi ile bestesi arasında ciddi uyumsuzluklar bulunması nedeniyle okunurken güfte anlamını yitirmekte daha çok bir karambol havasında terennüm edilmektedir. Her çalındığı ve söylendiği zaman ayakta ve saygı duruşunda dinlemek zorunda olduğumuz bu marş hakkında olumlu/olumsuz birçok eleştiri yapılmıştır. İçinde bir tek Türk kelimesinin geçmemesinden tutunda, ırkçı duygularda yazılmış olmasına kadar çok geniş bir yelpazeye sahiptir bu eleştiriler. 28 Şubat paşalarından Doğu Silahçıoğlu birçok meslektaşının taşıdığı duyguları dile getirip. Aşırı dinci bir söylem taşıdığı için bir ömür boyu selam durduğu İstiklal Marşı’nı hiçbir zaman içine sindiremediğini yazdı Cumhuriyet Gazetesinde ki köşesinde.

“O ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim, inlemeli.”


Ezan, şahadet, din… ilk bakışta mısralarda Paşa haklı dedirtecek bir görüntü var. Peki ya mana; inlemek sözcüğü acı ile feryat etmek, ızdırapla ses çıkartmak anlamlarına geliyor. “İnim inim inlemek” deyimi meşhurdur. Peki ezanlar neden ebediyen inlemeli? Gür bir sada ile coşmak varken. Dini terminoloji açısından ezanları inletmek-dindar için-ciddi bir edep ihlali olarak değerlendirilebilir.(5)

26 Mart 2012 Pazartesi

Bulunan 5300 yıllık buz adam hiç de maymuna benzemiyor ama Darwinizm hala okullarda okutuluyor

Bulunan 5300 yıllık buz adam hiç de maymuna benzemiyor
Bulunan 5300 yıllık buz adam hiç de maymuna benzemiyor


5300 Yıllık Buz Adamın Özellikleri Belli Oldu


Gözleri kahverengi, kan grubu sıfır, genetik olarak kalp hastalıklarına yatkın..

Uzayda Ulaşılan En Son Nokta. Milyarlarca yıldız, 200 binden fazla galaksi (Video)

Uzayda Ulaşılan En Son Nokta. Milyarlarca yıldız, 200 binden fazla galaksi (Video)
Uzayda Ulaşılan En Son Nokta. Milyarlarca yıldız, 200 binden fazla galaksi (Video)



İşte Uzay'da ulaşılan en uzak nokta


Uzayın şimdiye kadar elde edilen en geniş derinlikteki görüntüsü oluşturuldu. İşte Milyarlarca yıldızın yer aldığı 200 binden fazla galaksinin sığdığı inanılmaz manzara:

25 Mart 2012 Pazar

Dinler arası diyalog konusunda yeni bir yapıt: YETER ARTIK, VURURUM!

Dinler arası diyalog konusunda yeni bir yapıt: YETER ARTIK, VURURUM!  Fethullah Gülen - Recep Tayyip Erdoğan
Dinler arası diyalog konusunda yeni bir yapıt: YETER ARTIK, VURURUM!
 Fethullah Gülen - Recep Tayyip Erdoğan


Kanuni Sultan Süleyman devrinde devlet idaresi

Kanuni Sultan Süleyman devrinde devlet idaresi
Kanuni Sultan Süleyman devrinde devlet idaresi

Kanunî devrinde devlet idaresi çok sıkı bir nizâm altındadır: Memurların terfii, tâyini, azli ve yer değiştirmesi padişahın bile bizzat riâyet edip ihlâlinden büyük dikkat gösterdiği bir takım mevzuata tâbidir.


Memuriyetlerin verilmesinde ehliyet ve iktidardan başka hiçbir şeye kıymet verilmediği ecnebilerin ve hattâ düşmanların bile itirafiyle sabittir. Kanunî'nin son devirlerinde senelerce Türkiye'de bulunmuş olan meşhur Avusturya sefiri Busberg diyor ki:

"...Tek bir kişi yoktu ki sahip olduğu rütbeyi kendi liyakat ve cesaretine borçlu bulunmasın. Hiç kimse filanın neslinden, filan, falanın soyundan gelmiş olmakla diğerlerinden yüksek bir mevkie çıkamaz. Herkesin vazife ve memuriyeti ne ise ona göre itibar edilir. ...

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Alimin ilimsiz ibadet eden kişiye karşı üstünlüğü...

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Alimin ilimsiz ibadet eden kişiye karşı üstünlüğü Ay'ın diğer yıldızlara karşı üstünlüğü gibidir.jpg
Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
Alimin ilimsiz ibadet eden kişiye karşı üstünlüğü Ay'ın diğer yıldızlara karşı üstünlüğü gibidir.

İki kardeş bir gün karar verip ilim tahsili için yola çıkmışlar. Giderken bir su kenarına varmışlar. Büyük kardeş "İlimden maksad ameldir. Ben burada kalır, ibâdet ederim. Sen var git." demiş ve orada kalmış. Küçük kardeş de ilim okumaya gitmiş. Yirmi yıl sonra tahsilini bitirmiş ve kardeşinin yanına geri gelmiş.

"Kardeşim, sen ne yaptın? İbadetlerini şartlarına uygun, namazını tadili erkânıyla kılabildin mi?" diye sormuş. O da "Senden sonra yirmi yıldır ibâdet ediyorum. On yıl bu sudan abdest aldım, namaz kıldım. Fakat bir gün gördüm ki bu ırmak taştı ve içinde bir hınzır ölüsü gördüm. Bu su murdar oldu. Ben de kalan on yılımda teyemmüm yaparak namazlarımı kılıyorum." dedi.

Kanuni Sultan Süleyman devrinde ordumuz

Kanuni Sultan Süleyman devrinde ordumuz
Kanuni Sultan Süleyman devrinde ordumuz





Kanunî Sultan Süleyman devrinde devlet bünyesinin umumî intizâmına/genel düzenine bütün dünya hayrandır. Tarihçilerden Jorga (1871-1940) bu vaziyeti şöyle anlatır:

"Fransız seyyahlarını en çok hayran eden şey, bu milletin o mükemmel nizam ve intizâmiyle çok sıkı ve ciddî olan disiplinidir. O devirde Türkiye'ye gelen seyyahlar, hiç bir gürültü çıkarmadan sessizce gidip gelen Osmanlı ordularının hareketlerini fark etmek imkânı olmadığını tekrar tekrar anlatırlar. Asker yola çıkarken hiçbir söz duyulmaz:


Binlerce cengâverlerden mürekkeb olan bu muazzam kütleler, derin bir sessizlik içinde gayet vakur, yerlerinden kalkıp yollarına giderler. Öksürük sesleri bile hafiftir. Bu hâli kendi gözleriyle gören şahitlerin sayısı on seyyahtan/gezginden aşağı değildir."

24 Mart 2012 Cumartesi

Sultan İkinci Abdülhamid Han - Belgesel Video -

Sultan İkinci Abdülhamid Han - Belgesel Video -
Sultan İkinci Abdülhamid Han - Belgesel Video -

Recep Tayyip Erdoğan ile Mehmet Emin Karamehmet'e verilen ödüller ve Yahudilerin birbirlerine düşmesi

Recep Tayyip Erdoğan ile Mehmet Emin Karamehmet'e verilen ödüller ve Yahudilerin birbirlerine düşmesi
Recep Tayyip Erdoğan ile Mehmet Emin Karamehmet'e verilen ödüller ve Yahudilerin birbirlerine düşmesi

JINSA ve AJC üzerine...
Başlık 'şifreli' gibi duruyor, ama o harflerin neyi temsil ettiğini biraz sonra anlayacaksınız...
Türkiye'de bir ödül enflasyonu yaşanıyor; herkes herkese bir plaket sunma yarışında. ABD gibi ülkelerde her köşe başına şube açan derneklerin yaygınlaştırdığı bir uygulamanın bize yansıması bu aslında; böylece hem o kuruluşun nâmı yürüyor, hem de ödüllendirdiği kişinin irtibatının devamı sağlanıyor...

Türkiye'nin öndegelen işadamlarından Mehmet Emin Karamehmet, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyareti sırasında bir dernek tarafından ödüllendirildi. Dün Ertuğrul Özkök de yazdı; tören için dağıtılan çağrı yazısında, ödül veren kuruluş, sanki törende Tayyip Bey'in de bulunacağı hissini vermişti. Oysa, heyetten yalnızca milli savunma bakanı Vecdi Gönül katıldı törene, o da şöyle bir uğrayıp selâm vermecesine...

"Bir Amerikan kuruluşu bir Türk işadamına neden ödül verir?" sorusunun cevabını da yazdı Ertuğrul Özkök: Bir çok başka şirketle birlikte bazı gazeteleri ve televizyon kanalı da bulunan işadamına ödül verilmesinde, dijital platform 'Dijitürk'e Fox-Tv'yi dahil etmesi rol oynamış... Özkök, geçmişte kendi patronunun Irak'a savaşı petrol satma güdüsüyle desteklediği yayınlarını hatırlatıp, Akşam yönetici ve yazarlarını, "İşte sizin patronunuz da savaşı desteklediği için ödüllendirildi" demeye getiriyor...

23 Mart 2012 Cuma

Türk vatanında, Türk oğlunun gırtlağını sıkan Yahudi'nin pençesini hâlâ görmeyen Türk aydınına bilmem ne demeli?

Samiha Ayverdi
Türk vatanında, Türk oğlunun gırtlağını sıkan Yahudi'nin pençesini hâlâ görmeyen
Türk aydınına bilmem ne demeli? Samiha Ayverdi


TÜRK TOPRAĞINDAKİ YAHUDİLER

Bu eski hâtıranın, kitaplarımızdan birinde kayıtlı olduğunu bilmekle beraber, ehemmiyetine binâen, şu "Hâtıralar" serisi içine almayı uygun buldum. Basit, hatta mizahî görünüşüne rağmen, asırlar boyu Osmanlı Devleti'nin çatısı altında barınmış, sırasında, toprağın öz evlâdı olan Türklerden daha refahlı, ve alabildiğine geniş içtimaî, vicdanî, iktisadî ve ticari imkânları içinde yaşamış etnik gruplar arasında, Yahudi cemâatinin de, Türk'e yabancı hatta düşman oluşuna misal vermek bakımından üstünde durmaya değer olsa gerek.

Türk târihinin, iktisadî, içtimaî/sosyal ve dahi siyâsî seyrini kollayıp, koparılmış çıbanlarını tespit etmiş olanlar, bilhassa gayr-i müslim azınlıkların Türk insanına ne ölçüde oyun oynamış olduklarını görürler. Bu azınlık zihniyetinin topografîk haritası yapılmak istendiği takdirde, Rum, Ermeni ve Yahudi'nin el birliği ile, devlet ve millet aleyhine kazdıkları uçurumlar, girdaplar, hatta ateş püsküren volkanlar meydana çıkar.

Anlatmak istediğim hikâye şu:

Çamlıca'da bir yazlık evimiz vardı. Üsküdar-Kısıklı arası 4-5 km.lik yokuşu tırmanmak için tek vâsıta da, talikalar idi. Vapurdan Üsküdar'a çıkan babam, bir Yahudi'nin bir Türk'e patlıcan satmakta olduğunu görmüş. Fransızca gibi İspanyolca'yı da çok iyi konuştuğundan, biraz da alaycı ve mizaha yatkın mizacı yüzünden İspanyolca olarak:

- Bezirgan, patlıcanın tanesi kaça? demiş. Kendisine aynı dille cevap veren Yahudi, müşterisini göstererek:

- Şu uğursuz oğlu uğursuz gitsin de, ona elli paraya verdiğimi sana kırk paraya veririm! diye cevaplandırmış.

İnanma Nuriyeciğim, Dönme/Sabetayist, ne Türk olur ne de Müslüman...

İnanma Nuriyeciğim, Dönme-Sabetayist-, ne Türk olur ne de Müslüman... Samiha Ayverdi
İnanma Nuriyeciğim, Dönme-Sabetayist-, ne Türk olur ne de Müslüman... 


ÖĞRETMEN NURİYE HAYIRLI HANIM ve DÖNME ARKADAŞI

İstanbul Lisesi felsefe hocalığından emekli Nuriye Hayırlı Hanım gerçekten, hayır için dünyâya gelmiş fazilet, meziyet, feragat ve şefkat sahibi bir kadındı, iyilikte o mertebe ileri giden bir insandı ki, artık hayır sahibi olmayı, sûistîmal etmiş denebilirdi.

Bir gün öğretmenler odasında otururken, ağlayarak içeri giren bir arkadaşı, Kandilli Lisesi'ne tâyin olduğunu ve her gün o dik yokuşu çıkmasına imkân görmediğini yana yakıla söyleyince: "Üzülme kardeşim, becayiş oluruz, senin yerine ben giderim!" demiş ve sekiz sene, o yokuşları, arkadaş hatırına inip çıkmıştı. Kız Muallim Mektebinin hocalarından Nebâhat Karaorman'ın kardeşi olan bu hanım da, o fedâkârlığı minnetsiz kabul eylemişti.

Üstelik, bu arkadaşın, hocalıktan ayrılmış olsa da geçimi yerinde olduğu halde, Nuriye Hanım'ın idare etmeye mecbur olduğu bir ailesi vardı. Son derece muhterem ve muhteşem bir insanlık âbidesi olan Bakırköy eski müftüsü yüz yaşında bir baba, hasta bir ana ve gene hasta bir kardeş ile, evlâtlıkları vardı. O târihte Nuriye Hanım'ın evi Yeşildirek'de yâni İstanbul Lisesi'nin çok yakınında olduğu halde, sayısız hayırhahlıkları arasında, işte bir de böylesi olmuştur.

Dönmeler-sabetayistler- dışarıya kız vermezler, dışarıdan kız almazlar

Dönmeler-sabetayistler- dışarıya kız vermezler, dışarıdan kız almazlar
Dönmeler-sabetayistler- dışarıya kız vermezler, dışarıdan kız almazlar

DÖNMELİK PRENSİBİ

1954'lerde, Hayat Mecmuası'mn tertiplediği kadın muharrirler/yazarlar toplantısına davet edilmiştim. Bu davete her ne kadar icabet etmek istemiyor idiysem de, vâki ısrar karşısında, daha fazla direnmenin tatsız olacağı düşüncesi ile gittim.

Yanıma, gayet zarif ve genç bir hanım tesadüf etmişti. Tahminen, yirmiden fazla kadın yazar vardı. Amma, hiç birini daha evvel görmemiştim. Onlar için ben de meçhuldüm. Yirmi küsur sene evvelki bu toplantıdan, ancak birkaç isim hatırlayabiliyordum: Safiye Erol, Muazzez Tahsin, Mebrure Sami Koray, soy adı Altınay olan bir hanımdan başka, davetliler kadrosundan kimsenin sîmâsı gözümün önüne gelmiyor.

Yanıma düşen zarif hanıma gelince: Rikkat Köknar Hanım imiş. Birkaç kitabımızı okumuş. Bol bol iltifatına uğradım. Evine çaya davet etti. Bu kabil ziyaretlerden azamî kaçınmaklığım, etrafa yayılan dedikodulara yol açıyor, en azından, kibirlilik damgası ile mühürlenmeme kadar işi götürüyordu. Böylece de birçok kimsenin günâha girmesine sebep oluyordum.

İşte bu endîşe ile, geleceğimi söyleyerek, kendisine yeni neşredilmiş olan istanbul Geceleri'nden de bir nüsha hediye ettim.

*

Rikkat Hanım'ın evi Teşvikiye Caddesi'nde mükellef bir apartman dâiresi idi. içeri girer girmez, benden evvel gelmiş orta yaşlı altı yedi misafir hanım olduğunu gördüm. Kısa zaman evvelki kadın muharrirler toplantısında, durmaksızın yazılarımızdaki Türkçeye hâkimiyeti, üslûp ve tahkiyeyi söylemekle bitiremeyen Rikkat Hanım'a ne olmuştu ki, daha odada yerimizi ısıtmadan hoş geldin deyip hatır dahi sormadan:

- Neden kitabınızda, mason localarını, meyhaneler, kumarhaneler, bankerler arasında zikretmişsiniz? Demez mi?

Gerçekten de İstanbul Geceleri'nin Beyoğlu kısmında, masonlara bu tertip içinde yer vermiştim.

Masonlara sataştığım için mademki ev sahibi hanımın, en basit misafirperverlik kaidesini unutacak kadar gözü kararmış ve bu öfke ile de, damdan düşercesine suâline zaman seçemeyecek bir gaflete düşmüştü, şu halde, günah benden gitmiş sayılırdı.

İşte böylece de sözü, tâ Sultan Abdülmecid'e suikast hazırlayan masonik çevrelerin Kuleli Vak'ası denen darbelerinden alarak, Meşrûtiyet senaryosunu tertipleyen aynı kafaların İttihatçıları nasıl kandırıp satın aldıklarına ve buradan da, kökü, rejisörü ve suflörleri dışarıda olan bu Yahudi ileri karakolunun, hâlâ memleketin millî-mânevî değerlerini tahrip ile uğraşmakta olduklarını anlattım.

Ses çıkarmadan dinlediler. Amma bana inandıklarından değil, dinlediklerini nakz edecek/bozacak bir karşı müdâfaa hazırlıkları olmadığından susmaya mecbur oldular. Keşke bu kronolojik ve târihî seyri çürütecek bilgileri olsaydı da, nefs-i mütekellim-i vâhid (sadece tek bir kişinin konuşması) gibi tek taraflı olarak konuşmaya mecbur olmasaydım.

Meğer Rikkat Hanım, dönmelerden imiş. Kocası Rifat Köknar da hem dönme hem de mason imiş.

Dönme Dolap Ahmet Emin. Yahudi Dönmesi -Sabetayist- Ahmet Emin Yalman

Dönme Dolap Ahmet Emin. Yahudi Dönmesi -Sabetayist- Ahmet Emin Yalman
Dönme Dolap Ahmet Emin. Yahudi Dönmesi -Sabetayist- Ahmet Emin Yalman

FÜREYYA HANIM VE AHMET EMİN YALMAN
Şâkir Paşa'nın kızı Hakkıye Hanımefendi ile aileler arasında oldukça eski bir hukuk vardı. Hakkıye Hanım'ın kocası Emin Paşa ise, Mürşidimin tâzimkârı, vatan sever, şerefli bir askerdi.

Hakkıye Hanımefendi ile Emin Paşa'nın, Füreyya isminde bir kızları ve Şâkir isminde de bir oğullan vardı.

Bir zamanlar, Atatürk'ün muhafızlarından olan Kılıç Ali ile evli olan Füreyya Hanım seramikçiliğe heves ederek bu işe başlamış ve hayli de muvaffak olmuştu. Ancak, sanatında en küçük bir Türk havası sezilmez, renk âhengindeki başarısına rağmen, abstre ve bir anlayışa göre de, bakana sıkıntı ve darlık veren ultra modern desenlerde ısrar ederdi.

Füreyya Hanım, Kılıç Ali ile aralarında talâk vâki olduktan sonra, mesleğine daha da sarılarak, devamlı sergiler açmaya başlamıştı. Bu sergiler her ne kadar iç karartıcı idi ise de, hatır kollayarak, davetlerine gitmeye gayret ediyordum.

Bir defasında da sergisini evinde açmıştı. Gene davetli idim ve gittim. İçeri girer girmez annesi karşıladı. Antreyi ikiye bölen paravananın bir tarafı tenhâ, diğer tarafı ise çok kalabalıktı. Bu kaynaşan insan yığınına şöyle bir bakmakla dahi, içeride hayli tanıdık simalar bulunduğunu görmüştüm.

Bu izdihamın arasına girmek istemedim ve paravananın öteki tarafına geçtim.

Hakkıye Hanımefendi ne beni bırakabiliyor, ne de diğer davetlilerden uzak kalmak istiyordu. Beni de öte tarafa geçirmek için bir orta yol bulduğunu zan ederek:

- Cicim, gelin sizi Ahmet Emin Bey'le tanıştırayım, dedi.

- Hayır hanımefendi, bu adam, din düşmanı, neticede de vatan hâini sayılır. Tanışıp elini sıkmak istemem, dedim.

"Hiç bir düşman dönmeler kadar Türkler'e kötülük edemez." - Gerçekten Müslüman olan bir Yahudi Dönmesi (Sabetayist)'nin itirafları

"Hiç bir düşman dönmeler kadar Türkler'e kötülük edemez." - Gerçekten Müslüman olan bir Yahudi Dönmesi (Sabetayist)'nin itirafları
"Hiç bir düşman dönmeler kadar Türkler'e kötülük edemez." -
Gerçekten Müslüman olan bir Yahudi Dönmesi (Sabetayist)'nin itirafları

Yazar Sâmiha Ayverdi hâtıralarında, bir hanımın davetinden bahisle şunları anlatmaktadır: 



MEDİHA GEZGİN HANIM'IN MECLİSİ ve SELANİK DÖNMELERİ

Bu satırları yazdığımda, yıl 1982. En az otuz küsur sene evvel, Mediha Gezgin isminde bir hanımın, evine çaya davet edilmiştim. Gittim. Salonda, on beşden fazla hanım misafir vardı. Belki en gençleri bendim. Ancak, bu ileri yaştaki hanımlar, aşırı ilerici olarak, benden fersah fersah genç sayılsalar reva idi.

Bu köksüz kalabalığın ne millî, ne de manevî bir mesnedi/dayanağı vardı. Bunlar memleket için bence câhilden daha zararlı olan bir münevver/aydın  zümre taslağı idiler. Aralarında bulunduğum bu yarı aydınları, Tanzimat kapısından girmiş kırk haramiler gibi görmeye başlamıştım.

Târihî, millî ve manevî hazînelerimizi, varımızı yoğumuzu hep bu batıya yaranma yarışındaki ilerici güruh çalıp yağmalamamış mıydı? Hâlâ da yağmalamakta devam eden gene onlar değil miydi?

*



Beni evine davet eden Mediha Gezgin Hanımın babası, Sultan Abdülaziz (rh.)'i Osmanlı tahtından indirmek yolunda Hüseyin Avni Paşa gibi, kendini devlete değil, devleti kendine kul köle edecek tıynetteki bir adamın oyununa gelmiş kimse idi. işte Mediha Hanım da bu meş'um işte vazife almış o Mekteb-i Harbiye Nâzırı (Harp Okulları Bakanı) Süleyman Paşa'nın kızıydı.

Saf olduğu kadar da basiretsiz ve gâfil bir asker olan Süleyman Paşa, Dolmabahçe Sarâyı'nı Harbiye Mektebi talebeleri ile kuşattı­rarak Pâdişah'ın hal'i işine/tahtan indirilmesine yardımcı olup da, sonunda Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın desîse ve mel'anetine âlet olduğunu anla­yınca, bir vükelâ hey'eti (Bakanlar Kurulu) toplantısında şiddetle salonun kapısını açıp içeri girerek, Serasker'e en ağır hakaretleri sayıp sıralayan da gene bu adamdı.

22 Mart 2012 Perşembe

Yaşanabilir 54 yeni gezegen

Yaşanabilir 54 yeni gezegen
Yaşanabilir 54 yeni gezegen

NASA'nın Kepler teleskobu ile, diğer güneş sistemlerinde, yaşam koşullarına sahip olma olasılığı yüksek 54 yeni gezegen keşfedildi.

Samanyolu galaksisinin 1 yıl boyunca taranması sonucu, diğer güneş sistemlerinde bin 235 adet, gezegen olma olasılığı yüksek gök cismi belirlendi.

Kepler, gezegen olma olasılığı bulunan, bilinen gök cisimlerinin sayısını da böylece üçe yakın oranda katlamış oldu. Bunlardan 54'ünün, kendi güneşlerine, yaşam koşullarına uygun yani ne çok soğuk ne de çok sıcak olabilecek uzaklıkta (yaşanabilir kuşakta) olduğu anlaşıldı.

Kepler projesinin baş araştırmacısı William Borucki, bu keşfin oldukça heyecan verici olduğunu ifade ederek, bugüne kadar, yaşamın desteklenebileceği kuşakta yer alan sadece 2 gezegenin bilindiğini söyledi.

"Diğer gezegenlerde yaşam var." Rusya Bilim Akademisi Uygulamalı Astronomi Enstitüsü Başkanı Finkelstein

"Diğer gezegenlerde yaşam var." Rusya Bilim Akademisi Uygulamalı Astronomi Enstitüsü Başkanı Finkelstein
"Diğer gezegenlerde yaşam var." Rusya Bilim Akademisi Uygulamalı Astronomi Enstitüsü Başkanı Finkelstein



Rusya Bilim Akademisi Uygulamalı Astronomi Enstitüsü Başkanı Finkelstein, “Hayatın ortaya çıkması, atomların bir araya gelmesi kadar kaçınılmaz… Diğer gezegenlerde yaşam var ve 20 yıl içinde başka gezegenlerdeki hayatı keşfedeceğiz” dedi.

Dünya dışı yaşamın araştırılmasını konu alan uluslararası bir forumda konuşan Finkelstein, “Samanyolu Galaksisi’nde bir yıldızın (güneşin) yörüngesinde bulunan gezegenlerin yüzde 10’unun Dünya’ya benzerlik gösterdiğine” dikkat çekti.

Kur'an Meâlinden başka delil tanımayan Mealci takımına Elmalılı Hamdi Yazır'dan Sert İkaz

Kur'an Meâlinden başka delil tanımayan Mealci takımına Elmalılı Hamdi Yazır'dan Sert İkaz
Kur'an Meâlinden başka delil tanımayan Mealci takımına Elmalılı Hamdi Yazır'dan Sert İkaz

Kur'ân-ı Kerîm'in en muteber Türkçe tefsirini yazan büyük âlim Elmalılı Hamdi Efendi merhumun (v. 1942) tefsirinin mukaddimesinde/önsözünde Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyenlere tavsiyesi:

"Doğrusu, Kur'ân'ı cidden anlamak, tetkik etmek isteyenlerin onu usûlü ile Arabî yolundan ve muteber tefsirlerinden anlamaya çalışmaları zarurîdir. Kur'ân'ın falan tercümesinde şöyle demiş, diyerek hükümler çıkarmaya, meseleleri münâkaşa etmeye kalkışmamalıdır. Bunu, îmânı olanlar yapmaz, kendini bilen ehl-i insaf da yapmaz.

Rusya uzay savaşlarını yeniden başlatıyor

Rusya uzay savaşlarını yeniden başlatıyor


Rusya ve ABD’nin yerküreye sığmayan rekabeti uzayda kızışıyor. Rusya 2030’a kadar Jüpiter, Mars, Venüs ve Ay’a gideceğini açıkladı


Rusya uzay konusunda ezeli rakibi ABD’ye misilleme yapmaya hazırlanıyor. Soğuk Savaş döneminde başlayan uzay yarışı adlı iki ülke arasındaki resmi olmayan rekabet Rusya’nın 2030’a kadar Ay, Mars, Venüs ve Jüpiter’e gideceğini açıklamasıyla yeniden alevleneceğe benziyor.
İki ülkenin ‘üstünlük sağlama’ çabaları için uzay teknolojisindeki yenilikleri kullanma sırası Rusya’ya geçti. Rus uzay kurumu Roskosmos’un gelecek planlarının, NASA’nın gezegen keşiflerine yönelik 2013 bütçesinde kesintiye gideceğini açıklamasından haftalar sonra gelmesi dikkat çekti. Roskosmos 2030’a kadar Ay, Venüs ve Jüpiter’e uzay araçları göndermek için yeni bir roket geliştirmek ve krizdeki uzay sektörünü modernize etmek istediğini açıkladı.

Mars’a kalıcı istasyon
Kurum, Ay’a gerçekleştireceği insanlı uçuşlarla Dünya’ya toprak numunesi getireceğini ve Venüs ile Jüpiter’in keşfi için bir dizi proje yürüteceğini açıkladı. Roskosmos ayrıca başka ülkelerle işbirliği yaparak Mars’a kalıcı bir bilimsel istasyon ağı yerleştirmeyi planladığını dile getirdi. Angara isimli yeni bir roket ve insanlı uçuşlar için yeni bir uzay aracı üretmek istediklerini de açıklayan Roskosmos yetkilileri, geçen yıl sorunlarla karşılaşan Sovyet teknolojilerini de değiştirmeyi düşündüklerini belirtti.

Çinliler NASA’nın sırlarını ele geçirdi

Çin’li hacker’ların düzenlediği siber saldırılarla Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (Nasa) kontrolünde olan 23 uzay aracına ait bilgilerin ele geçirildiği ortaya çıktı.
Çinliler NASA’nın sırlarını ele geçirdi


Çin’li hacker’ların düzenlediği siber saldırılarla Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (Nasa) kontrolünde olan 23 uzay aracına ait bilgilerin ele geçirildiği ortaya çıktı.


NASA tarafından da doğrulanan saldırıların geçen kasım ayında gerçekleştiği belirlendi. Buna göre, California’da bulunan Nasa’nın en önemli merkezlerinden Jet Propulsion Laboratuvarları’nın (JPL) tüm veritabanını ele geçiren Çinli hacker’lar sistem üzerinde her türlü oynama yapabilecek kontrolü sağladı.


Yeni Tür Gezegen Bulundu

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA ve Avrupa Uzay Ajansı ESA’nın yürüttüğü ortak araştırma sonucunda yeni bir gezegen türünün keşfedildiği bildirildi
Yeni Tür Gezegen Bulundu
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA ve Avrupa Uzay Ajansı ESA’nın yürüttüğü ortak araştırma sonucunda yeni bir gezegen türünün keşfedildiği bildirildi

İki kurumun çalışması kapsamında bilindik gezegen türlerinden farklı su buharıyla kaplı yeni bir öte-gezegen keşfedildi. 


21 Mart 2012 Çarşamba

Afganistan'daki helikopter düşmedi, düşürüldü. Bu oyun daha önce de görüldü. Muavenet Zırhlısı kaptan köşkünden vuruldu.

Afganistandaki helikopter düşmedi, düşürüldü. Bu oyun daha önce de görüldü. Muavenet Zırhlısı kaptan köşkünden vuruldu

Afganistan’da bir Türk helikopteri düştü. Resmi kaynaklara göre helikopter kendiliğinden düştü. Avrupa basınına ve Avrupalı yorumculara göre ise Türk helikopteri bilinçli bir şekilde Amerika tarafından füze ile düşürüldü.

Düşürülmesinin sebebi ise Türkiye’nin hala Suriye’ye müdahale de gecikmesi ve yavaş davranması.

Batı ve ABD bu sefer bir İslam ülkesi olan Suriye ye karşı düzenleyecekleri Haçlı seferini gizlememek/perdelemek ve çıkacak III. dünya savaşında Türkiye'nin bütün üslerini kullanmak için Öncü kuvvet olarak Türkiye Devletini kalkan olarak kullanmak istemekte.

Suriye’ye savaş açma konusunda Genelkurmay Başkanlığının çekinceli davranması Tayyip Hükümetinin Suriye’ye saldırmasını geciktirmektedir.

Buna misilleme olarak ta Amerika Türkiye’nin Afganistan’daki bir helikopterini düşürerek Türkiye’ye gözdağı vermektedir.

Geçmişte de aynı tezgâh Muavenet gemisine yapılmıştı...
Muavenet gemisini tam Kaptan Köşkünden ya da başka bir deyimle Kontrol merkezinden vuran Amerika daha sonra Pardon özür dileriz demişti.

***


MUAVENET 20. YILI

Ege’de gerçekleştirilen tatbikat sırasında yaşanan bu acı olayda 5 denizcimiz şehit olurken, 22’si de yaralanmıştı

Ege’den gelen bir haber, gündemin ortasına bomba gibi düşmüştü. Ege Denizi’nde gerçekleştirilen “Kararlılık Gösterisi-92” adlı NATO tatbikatında Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait “TCG Muavenet Muhribi” vurulmuştu. 2 Ekim 1992 tarihinde Amerikan uçak gemisi Saratoga’da birden bire hareketlilik yaşanmıştı. Gerçek atışın bulunmadığı tatbikatta geceyarısı Saratoga personeli, Muavenet Fırkateyni’nin de aralarında bulunduğu “Yeşil Grup” a karşı en üst düzeyde alarma, yani savaş haline geçmişti.

Çok geçmeden Saratoga’dan ateşlenen “Sea Sparrow” füzesi, gemimizin kaptan köşküne isabet etmiş, iki saniye sonra ikinci füze gelmişti. Peşpeşe atılan füzeler, Muavenet’in köprü üstü ve savaş harekat merkezi ile telsiz kamaralarını paramparça etmişti.

5 şehit, 22 yaralı

20 Mart 2012 Salı

Hakikat Ehli Büyük Veli; Niyâzî Mısri

Hakikat Ehli Büyük Veli; Niyazi Mısri

Evliyânın büyüklerinden. Halvetî yolunun Mısriyye kolunun şeyhidir. Adı Muhammed olup babasınınki Ali Çelebi'dir. Mahlası Niyâzî olup, uzun müddet Mısır'da kaldığı için de Mısrî denilmiştir. 1618 (H.1027) senesinde Malatya'nın Soğanlı köyünde doğdu. 1693 (H.1105) senesinde bir Çarşamba günü kuşluk vakti Limni adasında vefât etti.
Niyâzî-i Mısrî, Malatya'da, önce İslâmî ilimlere âit temel bilgileri, sonra da medrese tahsîline başlayıp tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerini öğrendi.Tahsîlini tamamladıktan sonra, câmilerde gâyet tesirli vâzlar vermeye başladı. Sonra Malatya'da bulunan Halvetî şeyhi Hüseyin Efendinin sohbetinde bulunarak, ondan feyz aldı. Hüseyin Efendinin vefâtından sonra, onun hasretinin tesiri ile seyahate karar verdi. Diyarbakır-Mardin yoluyla Bağdât'a gitti. Burada, büyük âlimlerin, evliyânın ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî'nin kabrini ziyâret ederek bereketlendi. Sonra hazret-i Hüseyin'in kabr-i şerîfini ziyâret etti. Bağdât'ta dört sene ilim tahsîl etti.Tahsîlini tamamlayan Niyâzî-i Mısrî, Kâhire'ye gitti. Şeyhûniyye denilen yerde, Kâdiriyye tarîkatı büyüklerinden olan bir zâtın dergâhında misâfir kaldı ve talebe oldu. Hocasının bereket ve himmetleriyle kemâle erdi. Kerâmetleri görülmeye başladı. Câmi-ul-Ezher'de hem ders verdi hem de ilmini genişletti. Mübârek günlerde vâz u nasîhat ederdi. Gâyet güzel Arabca konuşurdu.
Niyâzî-i Mısrî, elde ettiği ilim ve mârifetlere doymuyor, daha fazlasına kavuşmak içinAllahü teâlâya şöyle yalvarıyordu:
Yâ Rab bize ihsân et,
Vuslat yolunu göster.
Sûretde koma Cân et,
Uzlet yolunu göster.
Nefsimi hevâdan kes,
Kalbimi riyâdan kes,
Meylimi sivâdan kes,
Halvet yolunu göster.
Candan sana latîf kıl,
Her tâata râgıb kıl,
Bir pîre musâhib kıl,
Hizmet yolunu göster.
Tâlim edip esmâyı,
Bildir bize eşyâyı,
Doymaya "Ev ednâyı",
Hikmet yolunu göster.
Hâr içre biter gülzâr,
Zâr içre doğar envâr,
Her şeye tecellîn var,
Kurbet yolunu göster.

Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin bağlıları (Süleymancılar) hangi partiye oy verecek? | Hangi parti tercih edildi? | Mehmet Fahri Sertkaya (video)

Cemaat merkezi ( Muhterem Alihan Kuriş Beyağabey ) kararını açıkladı: KESİNLİKLE OY YOK! Kesinlikle AKP'ye ve MHP'ye oy ve...