30 Haziran 2012 Cumartesi

Said-i Nursi(Said Okur)'nin küfre götüren büyük hataları

Said-i Nursi(Said Okur)'nin küfre götüren büyük hataları

Said Nursî’nin hemen hemen, bütün risâle’lerinde tekrarladığı (Esâsen, risâle’ler birbirinin usandırıcı birer tekrarından ibârettir.) çok önemli, fâhiş, te’ville, tashîh ile telâfisi mümkün olmayan, “eski Said, yeni Said,” tekerlemeleriyle geçiştirilmeyecek, inananları küfre kadar götürecek hatâ’larla doludur. 

FÂHİŞ VE KÜFRÜ MÜLTEZİM BÜYÜK HATA’LAR ZİNCİRİ: 

Said-i Nursi(Said Okur)'nin Cevşen'in faziletine dair söylediği yazdığı sözler hiç bir kaynağı olmayan uydurma bilgilerdir

Said-i Nursi(Said Okur)'nin Cevşen'in faziletine dair söylediği yazdığı sözler hiç bir kaynağı olmayan uydurma bilgilerdir
Said-i Nursi(Said Okur)'nin Cevşen'in faziletine dair söylediği yazdığı
sözler hiç bir kaynağı olmayan uydurma bilgilerdir

Said Nursî ve şakird’leri, Cevşenü’l-Kebîr veya Cevşenü’l-Sagîr’i tanıtırken, “Hazreti Peygamber Salla’llâhu Aleyhi ve sellem’e Cebrail Aleyhisselâm’ın vahiy ile getirdiği ve zırh’ı çıkar bunu oku dediği ve binbir Esmâ-i İlâhiye sarîhan ve zımnen işaret eden gâyet yüksek ve çok kıymettâr bir müncaat-ı Peygamberî’dir ki, Zeyne’l-Âbidîn (R.A.)’den tevâtürle rivâyet edilmiştir,” diyorlar.
Yukarıdaki ta’rif, “Allah tarafından bir melek (Cibril-ü Emîn) tarafından indirilen ve Peygamber’e okunan, “Vahy-i Metlû” (tilâvet olunan, okunan vahiy) ki, bu doğrudan Kur’ân’ın ta’rifidir. Yalnız bir şeyin tam ta’rifi, o şeyin “Efrâdını Câmi, Ağyarını Mâni,” olmalıdır. Nitekim, onu da tamamlıyorlar, “Zeyne’l-âbidîn tarafından tevâtürle rivâyet edilmiştir.” İşte, Kur’ân’ın tam ta’rifi... Ne var ki, Said Nursî ve şakird’ler, İslâmî ilimlere en azından bir mızraklı ilmihâl seviyesinde sahip olmadıklarından asgarî bir hadis usûlünde çakmışlardır. İslâmî ilimlere birazcık vukuf kesbedenler bilirler ki, tek bir kişinin rivâyet ettiği, tevâtür, meşhûr olmaz, ancak Haber-i Vâhid olur. Haber-i Vâhid ile rivayet edilenler, başka delillerle te’yid edilmemiş ise dâima şüpheyle karşılanır.

Kaldı ki, bütün Hadis Külliyatı arasında, “Hadis-i Cibrîl” gibi tevâtürle sabit olan hadis sayısı pek azdır, güvenilir kaynaklar, tevâtürle sâbit olan hadis sayısını 19 adet olarak vermişlerdir.
Tevâtürle sabit olan Hadis-i Şerif’leri inkâr etmek de tıpkı, “Vahy-i Metlû” olan, Âyet-i Kerimeleri inkâr etmek gibi küfrü muciptir. 

Hâşâ! Sümme Hâşâ! Said Nursî ve şakird’lerin ifade ettikleri gibi, Cevşenü’l-Kebîr ta’rif ettikleri gibi, Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirilmiş ve tevâtürle rivâyet edilmiş olsaydı, elbette Kur’ân’dan bir âyet-i Kerime olurdu. 

Kur’ân-ı Kerim’deki âyet’lerden herhangi birisini âyet saymamak, hükmünü inkâr etmek nasıl küfür ise, Kur’ân’da olmayan, âyet niteliği taşımayan herhangi bir metni kutsallaştırmak, ona âyet hüküm vermek de küfürdür. 

“Şüphesiz o (Kur’ân), çok şerefli bir Resûlün sözüdür.” (Resûl, elçi, Peygamber veya Cebrail vasıtasıyla tebliğ edildiğinden, “söz” Resûle (elçiye) nisbet edilmiştir.) 

“Ve o, bir şâir sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz?” “Bir kâhin sözü de değildir (o), ne de az düşünüyorsunuz!” “O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” “Eğer (Peygamber) bize atfen ba’zı sözler uydurmuş olsaydı.” “Elbette Onu kıskıvrak yakalardık.” “Sonra onun can damarını koparırdık.” (Onu yaşatmazdık) “Hiç biriniz buna mâni olamazdınız.” “Doğrusu o (Kur’ân) takvâ sahipleri için bir nasîhattir (öğüttür)..” (Hâkka Sûresi 69/40-48)... 

Doğrudan vahy’e muhatap, Peygamber hakkında, “Allah tarafından vahyedilmediği halde, kendiliğinden tek bir kelime bile uydurmuş olsaydı, onu kıskıvrak yakalar, can damarını koparır hayatına son verirdik” buyuruyor. 

İYİ DE BU CEVŞEN NEME NE BİR ŞEYDİR? 

Said-i Nursi de bağlıları da en temel İslami ilimlerden yoksunlar

Said-i Nursi de bağlıları da en temel İslami ilimlerden yoksunlar
Said-i Nursi de bağlıları da en temel İslami ilimlerden yoksunlar

SAİD NURSÎ’NİN RİSÂLE’LERİ ÜZERİNE UMÛMÎ BİR DEĞERLENDİRME

Risâle’lere umûmî olarak bakıldığında, eskilerin ta’biriyle sugrası, kübrâsı ve neticesi olmayan, şimdikilerin deyimiyle, başlangıç, gelişim ve sonucu olmayan, neyi, niçini, niye götürmeyen, niçin yazıldığı, kâri’lere neleri nasıl öğreteceği belli olmayan bir kısım tekrarlardan meydana getirilen, ciltlenmiş kağıt tomarlarından ibâret olduğu görülür. 

Risâle’lerdeki usandırıcı tekrarlar atılmış olsa, 120, 130, 140 ve hattâ 150 civarında olduğu söylenen bu risâle’ler tek bir kitap halinde toplansa, ancak Merhûm Ömer Nasûhî Bilmen Hoca’mızın te’lifatı arasında bulunan, Büyük İslâm İlmihali kadar bile bir hacme sahip olmaz. 

Usandırıcı tekrarlar dolaysiyle, bu risâle’lerden herhangi birisini sonuna dek okuyan, okuduğunu anlayan birisi olduğunu sanmıyorum. Ancak, Said Nursî şakird’leri gibi, ne okuduğunun farkında olmayan, okuduğunu anlamayan, bu risâle’leri sadece bir vird olarak okuyanlar sonuna kadar okuyabilirler. 

Arap Edebiyatında belagat ve fesâhat incelenirken, “Haşiv” olarak değerlendirilen bıktırıcı bu tekrarlar; ziyâdesiyle hadsizlik bir cür’etle maalesef, şöyle savunuluyor. “TENBİH: Risâle-i Nûr, Kur’ân’ın ve Kur’ân’dan çıkan bürhânî bir tefsir olduğundan, Kur’ân’ın, nükteli, hikmetli, lüzumlu, usandırmayan tekraratı gibi (Hâşâ, Sümme Hâşâ) onun da lüzumlu, hikmetli, belki zarûrî maslahatlı tekraratı vardır. Hem Risâle-i Nûr, zevk ve şevk ile dillerde usandırmayan, dâima tekrar edilen Kelime-i Tevhîd’in delilleri olmasından, zarûrî tekraratı kusur değil; usandırmaz ve usandırmamalı..” (Şualar, Temmuz 2009 İstanbul Baskısı, Sahife 70 Hâşiye) 

Süleyman Hilmi Tunahan (K.s.) nın Said-i Nursi’yi takdir ettiğine dair söylenen/anlatılan/yazılan bütün bilgiler uydurmadır

Süleyman Hilmi Tunahan (K.s.) nın Said-i Nursi’yi takdir ettiğine dair söylenen/anlatılan/yazılan bütün bilgiler uydurmadır
Süleyman Hilmi Tunahan (K.s.) nın Said-i Nursi’yi takdir ettiğine dair
söylenen/anlatılan/yazılan bütün bilgiler uydurmadı
r

“Cesaretin Varsa”, diye bizi düelloya da’vet eden ve fakat asgarî, asıl adını ve soyadını yazma mertliğini gösteremeyen pek aziz okuyucum.... 

Said Nursî’yi tenkid mevzu’unda bizi, ateistlerle aynı kefeye koymuşsunuz. Oysa ki, ataistler, din düşmanlıklarını, küfr-ü inâdî’lerini ortaya koymak için, diğer bütün İslâm âlimleri ve Müslüman’lara olduğu gibi Said Nursî’ye de saldırıyorlar. Said Nursî hakkında bizlerin tenkid’leri, mücerred gayret-i diniyye’mizdendir. Gerekçelerini, sebeplerini aşağıda tafsilatlı olarak anlatacağım.

Allah yolunda, Sünnet-i Saniyye’ye tam ittibâ ve temessük yolunda, Füyûzât-ı Muhamediyye’nin neşri yolunda, bizleri vazifelendiren, Allah, O’nun Resûlü ve Nakîkî Vâris-i olan, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid, Medâr Mürşid, Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri’dir. Biz’ler, Allah’ın me’muru, Resûlü’llâh’ın me’muru, Din-i Mübîn me’muru, Kitabü’l-llâh’ın me’muru, Füyûzât-ı Muhammedî’nin me’muruyuz. 

Bunların dışında, bizi me’mur edecek, bizlere vazife verecek herhangi bir güç yoktur.
“Anketlerde hizmetleri öne geçmiş olan,” zatın kimlere hizmet ettiğine gelince: “Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan dinler arası diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hattâ biraz cür’etle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevâzî yardımlarımızı sunmak için size geldik...” 

Mahmud Efendi'nin asrın müceddidi ilan edildiği toplantıdan düzenbazlık, sahtekarlık fışkırıyor

Mahmud Efendi'nin asrın müceddidi ilan edildiği toplantıdan düzenbazlık, sahtekarlık fışkırıyor
Mahmud Efendi'nin asrın müceddidi ilan edildiği toplantıdan düzenbazlık, sahtekarlık fışkırıyor

“Mü’min bir delikten iki kerre sokulmaz!” (Hadis-i Şerif)
“Hâfıza-i Beşer Nisyan ile ma’lüldür,” 
“İnsanlar arasında ilk unutan, şüphesiz ilk insandır,
“Evvelü’n - Nâsî, Evvelelü’n-Nas,”

Tam da yukarıdaki gerçeklere tıpa tıp uyan bir durum var, ortada..

Diğer pek çokları gibi, 1990’lı yılların sonlarında Avrupadaki gurbetçilerden yüksek seviye’de kâr payı vereceğini söyleyerek önemli miktarlarda para toplamış, otomobil pazarlama işine girmiş beş-altı ülkeden parçaları tedarik edilerek Malezya’da montajı yapılmış, Malezya yollarına göre dizayn edilmiş, toplama bir otomobil ithali gerçekleştirmiş, İslâmî hassâsiyeti olduğu iddia olunan çevrelerin kulaklarına şöyle fısıldanmış, "Yahûdî Sermayesi’nin ürettiği, kârları yurtdışına çıkarılan otomobiller yerine, bir İslâm ülkesinden ithal edilmiş, müslüman bir kardeşimizin otomobillerini tercih ediniz!"

Bu propagandaya aldananlar, ellerindeki Türkiye, Anadolu şartlarına uygun üretilen ve montajı Türkiye’de yapılan araçlarını yok pahasına satıp,”Müslüman Kardeşimizin” ithal ettiği araçları, peynir-ekmek alır gibi aldılar. Bu araçların yeterince yetkili servisleri, yedek parçası yoktu. Üstelik, bu araçlar bırakınız; Anadolu yollarını, Büyükşehirlerin nisbeten kasisli yollarında bile hareket edemez durumdaydı.

Müslüman Kardeşimizin” ithal ettiği bu araçları aldıkarı için fena halde pişman olmuşlardı, delikten zehirli bir akrep tarafından sokulmuşlardı. 

İnşaat işine girmişti. Topladığı paralarla tapusu bulunmayan en azından tapusu kendi şirketleri üzerine geçirilmeyen arsalar üzerine siteler kurdu, bu sitelerdeki daireleri çoğu dargelirli vatandaşlara topraktan maket üzerinden sattı. Bazılarına dairelerini teslim ettiyse de tapularını veremedi, bazılarına ise hiç teslim etmedi.

Güneydoğuda bir ilimizde yüzde 100 Türk sermayeli otomobil fabrikasını kuracağını yüzde 100 Türk malı otomobil üreteceğini reklam etti, hatta kendinde markalaştırdığı otomobilin protetipini televizyonlarda canlı yayınlarda tanıttı. Memleketine 10 bin kişilik istihdam sağlayacağını, ürettiği otomobilleri bütün islam alemine ihraç edeceğini, döviz girdisiyle memleketine milyarlarca dolarlık ekonomik katkı sağlayacağını söyleyerek, 2002’de milletvekili seçildi. Memleketine geldiği sırada dolandırıcılıktan tutuklandı.

Milletvekilliği düşürüldü. Hakkında; 494 ilâ 1255 yıl hapis cezası talep edildi. 
1,5 yıl hapiste tutulduktan sonra 150 bin TL kefâletle salıverildi. 

29 Haziran 2012 Cuma

Şakirdlerin zorlama yorumlar ve uydurma hatıralar ile Said-i Nursi'yi yüceltmek gayretleri artık son bulmalıdır

Şakirdlerin zorlama yorumlar ve uydurma hatıralar ile Said-i Nursi'yi yüceltmek gayretleri artık son bulmalıdır
Şakirdlerin zorlama yorumlar ve uydurma hatıralar ile Said-i Nursi'yi yüceltmek gayretleri artık son bulmalıdır
Risâle-i Nûr, Said Nursî şakird’lerinin üstadları hakkında o kadar şüpheleri vardır ki, ha bire onun hakkında, şâhid’ler gösterme gayreti içine girmektedirler. 

“(Resûlüm!) De ki; Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini azîz (yüceltir), dilediğini de zelil (alçaltırsın), kılansın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kâdirsin.” (Âl-i İmran 3/46) 

Cenab-ı Hakk, bir kulunu belli bir asır’da müceddid, mürşid-i Kâmil gönderecekse âlem-i Ezel’de, Tensib-i İlâhî ile tensip eder, dünya’ya geldikten sonra da onu aziz kılar ve mertebesini insanlar arasında yüceltir. 

Allah’ın aziz kıldığı (yücelttiği) bir kulunu, bütün insanlar bir araya gelseler zelil kılamazlar (alçaltamazlar), Allah’ın zelil kıldığı, alçalttığı bir kulunu da bütün insanlar bir araya gelseler de aziz kılmaya çalışsalar, (yüceltmeye çalışsalar) yine de onu aziz kılamazlar, yüceltemezler.
Şakird’ler, hiç bir suretle üstad’larında bulunmayan, esâsen kendisinin de herhangi bir iddiası bulunmayan, tecdid, irşâd, hattâ mehdî’lik isnadı gibi ifrat ve tefritlerini zorlama şahid’liklere dayandırmak istiyorlar. Önce Necmeddin Şahiner imzasıyla, “Son Şahidler”, “40 YAZARIN KALEMİNDEN BEDİÜZZAMAN”, kitaplarını neşrettiler. Şimdilerde, Salih Okur imzasıyla “Ulemânın Gözüyle Bediüzzaman”, kitabını yayınlamışlardır. 

Ne Said-i Nursi ne de Mahmud Efendi gerçekten Mürşid / Müceddid değiller

Ne Said-i Nursi nede Mahmut Efendi gerçekten Mürşid Müceddid değiller
Ne Said-i Nursi nede Mahmut Efendi gerçekten Mürşid Müceddid değiller

52 yıl önce hatasıyla-sevabıyla Allah’ın rahmetine kavuşmuş bir zât hakkında, münhasıran ticârî maksatlara ma’tuf, senaryolar yazılıyor, kurgular düzenleniyor, filmler, çizgi filmler çekiliyor. Mazrufu aynı olan, genelde birbirinin tekrarı travmalar neticesi yazılmış risâle’ler, renklendirilerek, çeşitlendirilerek piyasaya veriliyor.

Aziz kardeşler, Risâle-i Nûr Şakird’leri! Artık bu parlatma işine bir son veriniz!
İstanbul Bakırköyü’nde bulunan, Ruh Hastalıkları Hastahanesi’nin kurucularından Merhûm Mazhar Osman Uzman Hoca’ya demişler ki, “Hocam! Size herkes ‘Deli’ diyor, siz ne diyeceksiniz?” Mazhar Osman Uzman Hoca, hafif tebessüm etmiş ve “Bütün Türkiye halkı bir araya gelse ve benim için, ‘Mazhar Osman Deli’dir,” dese, ben deli olmam, fakat ben herhangi birisine ‘Delidir’ diyorsam, o gerçekten delidir,” diye cevap vermiştir. 
 
Asr-ı Saadet’ten i’tibâren, beher bin yılın başında gelen müceddid’ler müceddidi ve Kutbu’l-Aktab’lar ile beher yüzyılda gönderilen Müceddid, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid’ler, Nasib-i Ezelisi ile tâ Âlem-i Ezelde, ruhlar âleminde Tensib-i İlâhî ile tensip edilir ve seçilirler. Cisme bürünüp bu âlemde tecdid ve irşâd vazifesiyle vazifelendirildiklerinde, “Selli-Seyf” ederler. (Bu ta’bir tasavvufî bir mecazdır.) Yâni, tecdide ve irşada me’mur olduklarını sarahaten (açıkça) ilân ederler. Tıpkı Allah tarafından kavimlerini, ümmetlerini irşad ve ihda (hidayete-doğru yola getirme) için gönderilen Peygamber’ler, öncelikle kendilerinin Allah tarafından gönderilmiş birer elçi olduklarını, kendilerini Allah’ın yoluna Sırat-ı Müstekîme (dosdoğru yola) da’vet etmek üzere vazifelendirildiklerini iddia ve ilân ederler. Allah bu Peygamber’lerin sıdkını, iddia ve da’valarında hakk olduklarını ispat zımnında hakîkî ve sadık Peygamber’lerin ellerinde mu’cizeler, hâriku’l-âde, insanların say-ü gayretiyle bilim, fen, ustalık ve mahâretleriyle aslâ elde edemeyecekleri, ölülerin diriltilmesi, tıbben şifası mümkün görülmeyen hastalıkların şifası, ağaç kütüğünün dile gelip konuşması vs. mu’cizelerin zuhur etmesi gibi, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid ve Medâr Mürşid’ler de, yaşadığı yüzyılda kendisinin irşad ve tecdid ile vazifeli olduğunu, Medâr Mürşid de olduğundan bu asırda kimin elinde ne gibi bir emânet varsa ehline teslime mecbur olduğunu açıkça ilân eder ve bu hususu büyük bir mahfiyatkârlıkla ve ehlince ma’lum usûl ve yollarla ispat eder. 

Said-i Nursi (Said Okur) Gerçekten Müceddid mi?

Said-i Nursi (Said Okur) Gerçekten Müceddid mi?
Said-i Nursi (Said Okur) Gerçekten Müceddid mi?


SANAL VE ÇİZGİ FİLM MÜCEDDİDİ!...


İmâmü’l-Müfessirîn (tefsirci’lerin önde geleni), İmam-u Fahruddîn-i Râzî Hazret’leri Cenab-ı Hakk’ın, Cenab-ı Vâcibü’l-Vücûd’un ispatı hakkında tamı tamına binbir delil bulmuştu. İmam-ı Şa’ârânî Hazret’leri, “Allah’ın varlığının sübûtü için binbir delil’e ne hâcet! Kâinat’da tek bir zerre bile O’nun sübûtuna kâfî’dir” dedikten sonra, “Bu adamın Cenab-ı Hakk’ın vücudu sübûtu hakkında ne kadar şüphesi varmış ki, binbir delil ile ispata çalışmıştır.” diyor..
Risâle-i Nûr şakird’lerinin üstaz’ları hakkında o kadar şüpheleri vardır ki, habire şahid’ler, habire deliller bulmaya çalışıyorlar.

MÜRŞİD-İ KÂMİL VE MÜCEDDİD: 

Cenab-ı Hakk, şirk’le, zulmet’le dolu, kapkara zamanlarda beher bin sene’nin başında birer Ülü’l-Azm Peygamber göndermiştir. 

“O halde (Resûlüm) Peygamber’lerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar va’adedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğ’dir. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası helâk edilir mi?” (Ahkâf 46/35) 

Terörün neden bitirilemediğinin sebebi çok açık değil mi?

Terörün neden bitirilemediğinin sebebi çok açık değil mi?
Terörün neden bitirilemediğinin sebebi çok açık değil mi?
İnsan düşünüyor bazen;

Her yıl mili bütçenin yarısının tahsis edildiği bir ordu, nasıl olur da özel kuvvetler yetiştirip dağlarda keklik avlar gibi hainleri avlayamaz?

Hele son dönemde kullanıma giren ileri seviyede gözetleme sistemleri ile, bunları nasıl takip edemez? Nasıl yerlerini belirleyemez, hareketlerini izleyemez?
Nasıl olur da PKK saldırılarına karşı özel olarak hazırlanmış karakollar yapamaz? Nasıl olur da dağ başında bir yere kondurulmuş bir barakada pusuya düşen 15-20 Mehmetçiğe, yardım istediklerinde, "Analar Mehmetçik doğuruyor ama Sikorski doğurmuyor." diyebilir?

Bakın Suriye'de HULA KATLİAMI'nı kim yapmış?

Hula Katliamı'ndan kim sorumlu?

Alman Frankfurter (FAZ) gazetesinden bağımsız bir heyet; "90 kişinin hayatını kaybettiği Huvla Katliamı'nda ölenlerin çoğunluğu Alevi ve Şii idi."

Katliamın Esad karşıtı militanlar tarafından gerçekleştirildiğini söyleyen gazete, katliamın öncesinde Suriye ordusuna ait kontrol noktalarına terör militanları tarafından saldırı düzenlendiğini, bunun üzerine yardıma gelen ordu güçleri ile muhalifler arasında çatışmaların başladığını belirtti.

Katliamın bu sırada gerçekleştirildiğini belirten FAZ, kurbanların çoğunun aynı aileye mensup Alevi ve Şiiler olduğunu kaydetti. Bunun yanı sıra, rejim ile işbirliği içinde olduğu iddia edilen Sünnilerin de öldürüldüğü belirtiliyor.



Türkiye ve Suriye halkları kardeştir.

Türkiye ve Suriye halkları kardeştir.
Türkiye ve Suriye halkları kardeştir.
Türkiye ve Suriye halkları kardeştir. Esad zalim ve diktatör olabilir ama bu adam daha yeni zalim ve diktatör olmadı ya? Daha düne kadar yine zalim ve diktatör iken Tayyip'in kankası değil miydi bu adam? "Komşularımızla sıfır sorun" edebiyatları yapılmıyor muydu?
Suriye'de mezhep çatışmaları ve terörist gruplar arasındaki çatışmalar yeni yeni yaşanan hadiseler mi? Önceden beri yok muydu bu çatışmalar?

Özgür bir ülkenin hava sahasında bizim savaş uçaklarımızın ne işi vardı?

Bu sergilenen tiyatro artık durdurulsun. ABD ve İsrail menfaatleri için hiç kimse ile savaşmayacağız ve ucuz asker olmayacağız.

"Suriyeli muhalifler" denilen teröristlerin, İsrail ile bağı var mı, yok mu?

"Suriyeli muhalifler" denilen teröristlerin, İsrail ile bağı var mı, yok mu?
John Mc Cain ve Joe Lieberman isimli Yahudi asıllı ABD'li iki sanatör, önce Kudüs'te ağlama duvarında Yahudi ibadetlerini yaptılar sonra da Yayladağı çadır kentine gittiler. Suriye'deki muhalif teröristlerin İsrail ile ilişkisi olmadığını iddia edenler iyice görsünler.

Vakit Tamam! İsrail ve ABD ile birlikte Suriye'yi vuruyoruz

Vakit Tamam! İsrail ve ABD ile birlikte Suriye'yi vuruyoruz
Vakit Tamam! İsrail ve ABD ile birlikte Suriye'yi vuruyoruz.
Artık bundan sonra da Rusya, Çin, Şangay Birliği ve AB ülkeleri de bizi vurur mu? El mahkum vurur...
Yaşasın eşbaşkan!

****

CNN televizyonu ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un Suriye’ye yönelik olası bir askeri müdahale için planlamayı tamamladığını kaydetti.

ABD’nin Suriye’ye müdahale planı Buna göre Amerikalı generaller Obama tarafından kendilerine operasyon emri verilmesi durumunda uygulamak üzere bir plan hazırladı ve harekatta hangi tip ünitelerin kullanılacağı, kaç askerle müdahale gerçekleştirileceği, ve potansiyel operasyonların maliyetleri gibi konularda detaylı hazırlık yapıldı.

ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada Suriye’deki durumun kendisine Irak Savaşı’nı hatırlattığını söylemişti. Bir ABD’li diplomat da ismini vermeden yaptığı açıklamada Suriye’de bir mezhep çatışması durumunda bu ülkede yaşanacak kaosun Irak’ı bile gölgede bırakacağını söyledi. CNN’e göre askeri planlamada şu detaylar yer alıyor:

- Uçuşa yasak bölge oluşturulması

- Kimyasal ve biyolojik silahların korunması

- Elektronik dinleme ve istihbarat faaliyetleri için 3 savaş gemisi ile bir denizaltının Akdeniz’de konuşlandırılması

- Senaryolar konusunda İngiltere ve Fransa ile koordine halinde faaliyet ile eğitim ve istihbarat paylaşımı konusunda Ürdün, Türkiye ve İsrail ile işbirliği.

Savunma Bakanlığı’ndan üç yetkilinin CNN’e verdiği bilgiye göre, ABD özel birlikleri Ürdün ordusuna, Suriye’deki olayların bu ülkeye sıçraması durumunda nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda eğitim veriyor.

Kara operasyonu Ürdün’den

Büyük güçler Orta Doğu için büyük savaşın eşiğindeler. Armagedon başlıyor

Büyük güçler Orta Doğu için büyük savaşın eşiğindeler. Armagedon başlıyor
Büyük güçler Orta Doğu için büyük savaşın eşiğindeler. Armagedon başlıyor

Büyük güçler Orta Doğu için büyük savaşın eşiğindeler. Peki Türkiye doğru safta mı? Yada bu saflardan birinde olmak zorunda mı?

Rusya, ABD’nin Suriyeli işbirlikçileri silahlandırdığını duyurdu. Böylelikle, Moskova yönetimi ilk kez açıkça ABD’nin adını vermiş oldu. Suriye yönetimini silahlandırdığı yolundaki ABD suçlamasına yanıt veren Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’nin Suriyeli işbirlikçileri silahlandırdığını söyledi.

Böylelikle ilk kez Moskova yönetimi açıkça ABD’nin adını vermiş oldu. Rusya daha önce isyancıların dış güçler tarafından silahlandırıldığını ileri sürüyordu ancak Lavrov ilk kez ABD’nin adını açıkça zikretti.

Bakalım bu işin sonunda Türkiye diye bir ülke kalacak mı? Akdeniz'de büyük restleşme

Bakalım bu işin sonunda Türkiye diye bir ülke kalacak mı? Akdeniz'de büyük restleşme
Bakalım bu işin sonunda Türkiye diye bir ülke kalacak mı? Akdeniz'de büyük restleşme
BOP eşbaşkanı yapılan Tayyip eli ile İsrail ve ABD menfaatlerine bütün komşularımızla hasım olduk. Kocaman bir doğu bloğunu hiçe saydık.Orta doğu başta olmak üzere bütün dünyanın yeniden düzenleneceği projelerde kullanılıp atılacak basit bit piyon olduk. Burnumuzun dibindeki hem nükleer hem de stratejik silahlara sahip Rusya'yı bile bir hiç kabul ettik. Bakın habere neler oluyor;

***

Akdeniz'de büyük restleşme!
Ortadoğu’nun en büyük ortak askeri tatbikatı
Suriye, Rusya, İran ve Çin ordularının önümüzdeki ay Suriye’de bir askeri tatbikat gerçekleştireceği belirtildi.

Sığınmacı diye kabul edip beslediklerimiz EŞKİYA çıktılar

Sığınmacı diye kabul edip beslediklerimiz EŞKİYA çıktılar
Sığınmacı diye kabul edip beslediklerimiz EŞKİYA çıktılar
Sığınmacı diye kabul edip beslediklerimiz EŞKİYA çıktılar

Hataylılara sığınmacı TERÖRÜ!

CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Suriye’den kaçarak kentteki kampa sığınanların büyük huzursuzluk yarattığına dikkat çekti. İşte Eryılmaz’ın ağzından çok vahim iddialar:

“Sizi de öldürürüz” diyorlar

Suriye’deki yönetimi temizledikten sonra burayı da temizleyeceğiz gibi tehditler tedirginlik yaratıyor.

Kendi vatanımızda tehdit!

NÜKLEER DENİZALTILAR, TANKLAR, UÇAKLAR... Adamlar haklılar!

NÜKLEER DENİZALTILAR, TANKLAR, UÇAKLAR... Adamlar haklılar!
HİÇ BİR ÜLKE, ABD'NİN İSTEDİĞİ ZAMAN İSTEDİĞİ ÜLKEYİ ÇEŞİTLİ SUDAN BAHANELER İLE İŞGAL ETMESİNE MÜSAADE ETMEK ZORUNDA DEĞİL... BÖYLE BİR DURUMDA TÜRKİYE'NİN HAİN İKTİDARI ELİ İLE ABD VE İSRAİL MAŞALIĞINA SOYUNMASI TEK KELİME İLE YÜZ KARASI...

****

Batıya büyük meydan okuma

Rusya, Çin, İran ve Suriye'den ortak tatbikat

Suriye'de aslında hiç bir şey yok! Ama medya yangın çıkarıp üzerine körükle gidiyor...

Suriye'de aslında hiç bir şey yok! Ama medya yangın çıkarıp üzerine körükle gidiyor...
Suriye'de aslında hiç bir şey yok! Ama medya yangın çıkarıp üzerine körükle gidiyor...
MUTLAKA AMA MUTLAKA OKUYUN/PAYLAŞIN!

Suriye'de aslında hiç bir şey yok! Ama medya yangın çıkarıp üzerine körükle gidiyor...

EL CEZİRE’DEN İSTİFA EDEN HABERCİLER, HALEP VE ŞAM’A AİT HABERLERİN ‘İMALAT’ OLDUĞUNU BELGELEDİLER’

Çok tuhaf bir bakış açısı... Tamam Esad diktatör onu anladıkta, ABD ve müttefikleri ne?

Çok tuhaf bir bakış açısı... Tamam Esad diktatör onu anladıkta, ABD ve müttefikleri ne?
Çok tuhaf bir bakış açısı... Tamam Esad diktatör onu anladıkta, ABD ve müttefikleri ne?



Çok tuhaf bir bakış açısı...
Tamam Esad diktatör onu anladıkta, ABD ve müttefikleri ne?
Hangi ahmak böyle bir pozisyonda Esad'tan kurtulunca ABD ve israil eline düşeceklerini göremez? Yanıbaşlarındaki Irak'ın hala devam eden trajedisini görmemeyi nasıl becerirler?
Esad , "Devlete karşı ayaklanan, başkaldıran insanları" vurdurmuştur.
Her devletin hakkıdır bu.. Her siyasi otorite bu hakkını kullanır? Biz PKK'yı ne için vuruyoruz?

Şimdi diyecekler ki sen PKK ile orada bağımsızlık mücadelesi veren halkı aynı kefeye mi koyuyorsun? Ben de diyeceğim ki, siz de PKK militanlarına sorun bakalım onlar neyin mücadelesini veriyorlarmış? Tabii ki özgürlük diyecekler…

Peki nedir bu işin adilane bakış açısı?
Bakın, İslam dini bu tarz bir halk hareketine müsaade etmez. Devletleşip, birleşip, siyasi otorite haline gelip, ordu ve düzen kurup kuvvet kullanmaya müsaade eder...

Hz. Peygamber İslamın hicrete kadar geçen döneminde, ısrarla kuvvet kullanmak için müsaade isteyen ashabına, asla izin vermemiştir. Hicret etmiş, devlet kurmuş, siyasi otoriteyi temin etmiş, emir komuta sistemini oturtmuş ve kuvvet kullanımını meşru zemine taşımış ve ondan sonra da en az kayıp, en az acı ile çok büyük düşmanlarını dize getirmiştir.

Suriye Konusunda Koca Bir Türkiye'yi yalanlarla kandırdılar/kandırmaya devam ediyorlar

Suriye Konusunda Koca Bir Türkiye'yi yalanlarla kandırdılar/kandırmaya devam ediyorlar
Suriye Konusunda Koca Bir Türkiye'yi yalanlarla kandırdılar/kandırmaya devam ediyorlar

Özkök: Suriye'de işler bildiğiniz gibi değil

Ertuğrul Özkök, Suriye meselesini kaleme aldı.

Yazısında Suriye meselesinin bizlere yanlış aktarıldığını belirten Özkök, Esad rejimi çökerse ne olur sorusuna da yanıt aradı...

İşte Özkök'ün yazısı;

***

Dışişleri Bakanı'nın uçağında ve Ankara'da bize neler anlatılıyor? Suriye'de muhalefet giderek güçleniyor.

Esad rejimi halkı inletiyor; halk BAAS diktatörlüğünden illallah diyor.
Esad gitti gidecek...

Yaratılan hava buydu değil mi?

ORADA DURUM BİZE ANLATILDIĞI GİBİ DEĞİL
Fakat Suriye'ye giden Türk gazetecilerinin yazdıklarına bakıyorum.
Yani bakanın uçağının motor gürültüsü kesilince, duyduklarımız çok farklı.
Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mustafa Kemal Erdemol, güzel bir gazetecilik yaptı. Dört gün boyunca Suriye ve Şam izlenimlerini yazdı. Yazdıkları bir zamanlar aynı gazetede Cengiz Çandar'ın yazdıklarının tadındaydı.
Şimdi gelin Erdemol'un yerinde görerek yazdıklarına bakalım.

"Bölgeyi iyi bilen kesimler diyor ki, Suriye, Libya ve Irak gibi değildir."

ÇÜNKÜ; "Esad, ülkede ciddi bir toplumsal desteğe sahip."
ÇÜNKÜ; "Rusya ve Çin gibi iki dev hâlâ desteğini sürdürmektedir."
ÇÜNKÜ; "Muhalefet sanıldığı gibi bir bütün değil, parçalıdır."
ÇÜNKÜ; "Bir savaş halinde Hizbullah elindeki 40 binden fazla roketle, Esad'ın yanında yer alır."

EE HANİ BÜTÜN SURİYE GİTMESİNİ İSTİYORDU

Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD projesinin elemanı olduğunu biliyoruz

Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD projesinin elemanı olduğunu biliyoruz
Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD projesinin elemanı olduğunu biliyoruz

Suriye’den Erdoğan’a tepki yağıyor

Köprüleri atan tavrı yüzünden Suriyeli üst düzey yetkililerin sert biçimde eleştirdiği Başbakan Erdoğan’a son çıkış, Suriye Enformasyon Bakanı Adnan Mahmud’dan geldi: Erdoğan’ın ABD projesinin elemanı olduğunu biliyoruz. Bu proje Arap bölgesini etnik ve mezhepsel temelde parçalamaya yöneliktir. Halkımız adına konuşma yetkisini ona kim verdi?


Suriye’den sert suçlama

Şam: Erdoğan Suriye halkının düşmanı

Gizli Yahudi Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ Ağlama Duvarında, oğlu PKK ile kolkola

Gizli Yahudi Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ Ağlama Duvarında, oğlu PKK ile kolkola
Gizli Yahudi Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ Ağlama Duvarında, oğlu PKK ile kolkola
Gizli Yahudi Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, Yahudilern Ağlama Duvarında, oğlu Murat Başbuğ ise PKK ile kolkola!

Vakit Gazetesi şok bir fotoğrafa ulaştı. Tüm Türkiye’yi hayretler içerisinde bırakacak fotoğraf, bir PKK teröristi ile PKK ile mücadelenin başındaki subayın oğluna ait. İnanması zor ama gerçek.

Terörist, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un oğlu Murat Başbuğ’la çekilmiş fotoğrafıyla ilgili “Arkadaşım” iddiasında bulundu. Terörist, Murat Başbuğ’dan bazı asker tanıdıklarının görev yerlerinin değiştirilmesi talebinde bulunduğunu ileri sürdü.

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ

İşte Vakit’in ulaştığı o fotoğraf ve bu kişilerle ilgili geniş bilgi:

09 Nisan 2009 tarihinde İstanbul’da PKK terör örgütüne yönelik yapılan operasyonlarda, Burhan kod adlı Hasan Lala, Melike kod adlı Hacer Nar ve Ali kod adlı Yılmaz Ayyıldız isimli PKK teröristleri yakalanmıştı. Vakit, yakalanarak cezaevine konulan bu 3 teröristle ilgili detaylı bilgilere ulaştı. Yakalanan şahıslar, İstanbul Başsavcılığı’nda yapılan sorgulamada, örgüt adına kırsal ve siyasal alanda örgütsel faaliyet yürüttüklerini kabul ettiler. Şahısların ev aramalarında ruhsatsız silahların yanı sıra çok sayıda örgütsel doküman da ele geçirildi.

KİM BU İSİMLER?

Hacer Nar savcıya verdiği ifadesinde, İbn-i Sina Hastanesi’nde 1992 senesinden itibaren 2 yıl hemşirelik yaptıktan sonra sol düşünceye mensup olduğu için arkadaşları ile beraber bazı zamanlar DEP’e gidip gelmeye başladığını, kendisini bu hareketliliğe kaptırarak, hemşirelik görevinden ayrıldığını, İran’a illegal yollardan çıktığını anlattı. Nar, 1994 yılında DEP’li Kars-Digor Belediye Başkanı Ali Ayman aracılığı ile kırsala çıktığını ve Madur kampına giderek burada kamp sorumlusu Şemdin Sakık ile görüştüğünü anlattı. Çok sayıda askerin öldürüldüğü eylemlerde yer aldığını itiraf eden Hacer Nar, terör örgütünde bayanlardan oluşan bölüğün komutanlığını yaptığı öğrenildi.

BDP’Lİ MİLLETVEKİLİNİ ANLATTI

Terörist Nar, BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel’in, örgütün tek tip elbisesini giyerek 2004 Haziran ayında Türkiye’den katılan PJA delegesi olarak kongreye katıldığını da söyledi.


BARIŞ ANNELERİ İNİSİYATİFİ İLE İLİŞKİLERİ

Nar’a örgüt tarafından 2004 yılının son aylarında, örgüt içerisinde almış olduğu eğitimler sonrası Türkiye’de yasal olarak faaliyet gösteren legal kurum ve kuruluşlarda görev alması yönünde talimat verilmiş. Sahte kimlikle Türkiye’ye geçişi sağlanan Nar, İstanbul’da bulunan Barış Anneleri İnisiyatifi’nde aktif görev almış.

UZAKTAN KUMANDALI BOMBA KONUŞMALARI

Evinde yapılan aramada çok sayıda örgütsel doküman ve yayın ele geçirilen diğer PKK’lı terörist Yılmaz Ayyıldız’ın, Ferit Baran isimli örgüt üyesi vasıtasıyla kırsala gönderdiği iki militan, Van Emniyet Müdürlüğü tarafından yakalanmış ve bu şahısların Yılmaz Ayyıldız’ın kullandığı telefonla irtibat kurdukları ve örgütsel içerikli konuşmaları adli olarak tespit edildi. Yine Yılmaz Ayyıldız’ın telefon görüşmesinde, görüştüğü şahsı öncelikle uygun telefon için yönlendirdiği ve akabinde uzaktan kumandalı bomba ve örgütsel malzeme teminine matuf konuşmaların gerçekleştiği de hukuki olarak tespit edildi.

VE HASAN LALA’NIN EVİNDEN ÇIKAN DOKÜMANLAR

Bu 3 isimden sonuncusu ise Burhan kod adlı Hasan Lala. Bu ismin, dağa çıkacak gençleri sorumlu örgüt mensuplarına yönlendirdiği ve başkasına adına alınmış hatlar üzerinden telefon görüşmelerini gerçekleştirdiği, iddianamede yer almıştı. Vakit, terörist Hasan Lala’nın evinde yapılan aramada ele geçirilen dokümanların detaylarına ulaştı. Hasan Lala’nın ikametinde bulunan bilgisayarında PKK güdümünde yayın yapan internet sitelerinden indirilen dokümanlar ile terör örgütünün gençlik yapılanması olan YDGM (Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi) tarafından yapılan faaliyetlerin fotoğraflarıyla birlikte, HPG (Halk Savunma Güçleri)‘nin açıklamalarını içeren bildiriler, araç yakma eylemlerinin üstlenildiğine ilişkin haberler ve örgütsel mail adresleri bulundu. Yakalan şahıslara ait evlerde yapılan aramalarda çok sayıda örgütsel dokümanın yanı sıra biri ruhsatsız Glock marka ruhsatsız silah ele geçirildi.

ÖCALAN’IN AÇIKLAMALARI ÇIKTI

Türkiye artık süper güçmüş! Bu oyunlara aldanmayacağız. Kimseye ucuz asker olmayacağız!

Türkiye artık süper güçmüş! Bu oyunlara aldanmayacağız. Kimseye ucuz asker olmayacağız!
Türkiye artık süper güçmüş! Bu oyunlara aldanmayacağız. Kimseye ucuz asker olmayacağız!


Bu oyunlara aldanmayacağız. Kimseye ucuz asker olmayacağız!

İsrail'in/Yahudilerin, ABD'yi kullanarak gerçekleştirmek istedikleri Nil'den Fırat'a kadar Büyük İsrail Projesi'nin önüne engeller çıktıkça, bunları aşıp bir an önce sonuca ulaşmak için ellerinden gelen her türlü taktik manevraları yapıyorlar...

1. Körfez Savasından beri teşebbüs edip bir türlü gerçekleştiremedikleri Büyük İsrail Projesi için artık çok farklı hareket tarzlarına girdiler.

Dünya Yahudiliği; Çin ve Rusya liderliğinde kurulan Şangay Birliği'nin Orta doğuda yapılmak istenenlere müsaade etmemesi ve İran ve Suriye'ye açıktan ve tam destek vermesi, savunması, arka çıkması ve batıya karşı sürekli sıcak çatışma tehdidinde bulunmaları karşısında NATO'nun ikinci büyük ordusu olan ordumuzu kullanabilmeleri ve bu tehditlere karşı bir denge unsuru olması için Türkiye'de sil baştan düzeni değiştiriyorlar. Proje gereği Dünya kamuoyunda Türkiye'nin imajını da değiştiriyorlar.

Bizi önce BOP(Büyük Ortadoğu Projesi ki gerçekte Büyük İsrail Projesi demektir) eş başkanı yaptılar ama hesaplar tutmadı. BOP deşifre oldu. Sonra BOP'un sadece ismini değiştirip GOP(Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) yaptılar, o da tutmadı. Bir ara "Yeni Osmanlıcılık" denediler bu da deşifre oldu. Davos'ta danışıklı dövüşü sırf Türkiye'nin bölgede imajını artırmak için yaptılar. Mavi Marmara'da bu denli şiddetli tepkiyi ve Türkiye'nin haklı konumda kalmasını da bilerek yaptılar. Diplomatik tavizler verdiler. Türkiye'yi İsrail'i bile dünyanın önünde şamarlayabilen bir ülke konumuna getirmek istediler.

Yanlışlık mı? İhanet mi? Bu nasıl karakol?

Yanlışlık mı? İhanet mi? Bu nasıl karakol?

TSK içindeki gizli Ermeniler, Gizli Yahudiler ve Sabetayistler derhal deşifre edilip vatana ihanetten idam edilmelidirler.


***


Bildik yanlışlar mı? Bildik ihanetler mi? Böyle bir yere böyle bir karakolu hangi akla hizmet ederek, ne niyetle koyarlar?

TERÖR VE GÜVENLİK UZMANLARINDAN ÖNEMLİ UYARILAR

> Gereksiz üs bölgeleri kaldırılmalı; stratejik olanlar korunaklı hale getirilmeli.

> Sınır birlikleri çakılı değil, mobilize/hareketli olmalı. Nokta operasyonlar yapılmalı.

> Kırsalda operasyon yapacak birlikler askerî bürokratik engellere takılmamalı

> Ordu içindeki Türk ve Müslüman gözüken Sabetayistler, kripto Ermeniler, kripto Yahudiler belirlenip adalet önüne çıkartılmalı.

Artin Agopyan neden Abdullah Öc-alan oldu? PKK bir Ermeni terör hareketidir. APO denilen bu hain kimden neyin öcünü alıyor?

Artin Agopyan neden Abdullah Öc-alan oldu? PKK bir Ermeni terör hareketidir.
APO denilen bu hain kimden neyin öcünü alıyor?

Bebek katilinin Gerçek adı Artin Agopyan.
Abdullah Öcalan'ın babası Ermenidir. Amarlı Köyü, eski bir Ermeni yerleşim birimidir. Abdullah Öcalan'ın aile içindeki asıl adı "Artin Agopyan" dır. Ayrıca APO, Kürtçe de bilmiyor.Yargılandığı mahkeme salonunda PKK'nın öldürdüğü Kürt bir çocuğun babası Öcalana herkesin gözü ve kulağı önünde mahkeme salonunda Kürtçe sorular sordu ve APO Kürtçe bilmediğinden sorulara cevap veremeyip aptalca baktı...

Buna çok sinirlenen oğlu öldürülen Kürt vatandaşımız Öcalan'a bağırdı isyan etti.
Onun suratına Kürt olmadığını Ermeni olduğunu haykırarak söyledi.
PKK'nın Komutan düzeyinde olanları Ermeni, dağda ölen ayak takımı kandırılmış Kürt'tür...



Artin Agopyan neden Abdullah Öc-alan oldu? PKK bir Ermeni terör hareketidir

APO'da bir damla Kürt kanı yoktur. Bir kelime Kürtçe bilmez. MİT elemanıdır.



Terörist leşleri bakın nasıl gömülmüş?


Terörist leşleri bakın nasıl gömülmüş?

İslam karşıtlığı bilinen PKK'lı teröristlerin cesetlerinin mezarlıklarda, Müslümanlardan farklı bir yönde gömüldüğü ortaya çıktı.

Bir Müslüman, hiç, cesedinin yakılmasını vasiyet eder mi? Roger Garaudy muteber bir isim mi?

Bir Müslüman, hiç, cesedinin yakılmasını vasiyet eder mi? Roger Garaudy muteber bir isim mi?
Bir Müslüman, hiç, cesedinin yakılmasını vasiyet eder mi? Roger Garaudy muteber bir isim mi?
İhtida edip Müslümanlığı seçen Roger Garaudy'nin vasiyetine hiç şaşırmadım. Şaşırmamamın nedeni, kitapları vasıtasıyla yakinen tanıdığım ‘Garaudy Portresi! dolayısıyladır.

Yoksa, “BEN MÜSLÜMANLARDANIM” diyen birinin, ‘ölünce cesedimi yakın’ demesine şaşılmaz mı?
'Cesedim yakılsın' demiş Garaudy.

Vasiyete gelmeden bir hususa değinmek istiyorum.

TSK, bu kadroları ile ne PKK'nın hakkından gelebilir, ne memleketi savunabilir.

TSK, bu kadroları ile ne PKK'nın hakkından gelebilir, ne memleketi savunabilir.
TSK, bu kadroları ile ne PKK'nın hakkından gelebilir, ne memleketi savunabilir.
TSK, bu kadroları ile ne PKK'nın hakkından gelebilir, ne memleketi savunabilir. Ordumuza derhal maneviyatı yüksek gençler alınmalı. Bunlar eğitilmeli, bunlar vazifelendirilmeli. Ordu içindeki masonlar, Sabetaycılar ve Ermeniler derhal temizlenmeli.

Kimin generali bunlar? Türkiye'nin mi? İsrail'in mi? Nedir bu Yahudi damat hassasiyeti?

Kimin generali bunlar? Türkiye'nin mi? İsrail'in mi? Nedir bu Yahudi damat hassasiyeti?
Kimin generali bunlar? Türkiye'nin mi? İsrail'in mi? Nedir bu Yahudi damat hassasiyeti?

Kimin generali bunlar? Türkiye'nin mi? İsrail'in mi?
Generallerin Yahudi damatları...

Bazı üst düzey komutanların, Ağlama Duvarı’ndaki görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından şimdi de Birinci Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız, emekli Orgeneral Çetin Doğan ve Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz’in damatlarının Yahudi olduğu anlaşıldı.


IĞSIZ PAŞANIN DAMADI EDUARDO MATOS MARTİN

Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu dönemde TSK’nın milyon dolarlık askeri helikopteri ile Artvin Karagöl’e pikniğe gittiği belirlenen ve bu skandalın hesabını vermeyen Birinci Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız’ın tek kızı olan Zehra Aslı’nın bir İspanya Yahudisiyle evli olduğu tespit edildi. Tek oğlu Hüseyin Hakan’ın bekar olduğu anlaşılan Org. Hasan Iğsız’ın kızı Zehra Aslı, Eduardo isimli bir Yahudi ile evli. Evlendikten sonra Matos Martin soy ismini alan Zehra Aslı’nın kocası İspanya uyruklu ve Yahudi asıllı Eduardo Matos Martin.

1972 Cacares doğumlu Eduardo Matos Martin, İspanya Yahudilerinden Adolfa Matos Martin’in oğlu.


BALYOZ ZANLISI PAŞANIN DAMADI DANİ RODRİK

Dinleyin General İlker Başbuğ! Burası Türkiye, İsrail değil!

Dinleyin General İlker Başbuğ! Burası Türkiye, İsrail değil!
Dinleyin General İlker Başbuğ! Burası Türkiye, İsrail değil!
Hangisi Hain?

Ağlama duvarında ağlayarak ibadet ederken, aynı zamanda Türk ve Müslüman kimliği ile TSK'nın Genel Kurmay Başkanlığını yapan İlker Başbuğ mu? Yoksa Gazeteci Altan mı?


***

Dinleyin Orgeneral Başbuğ!
Edep sınırlarını epeyce aşan, saygısız ve küstah bir üslupla bizi “hainlikle”, “mütareke basınından da beter olmakla” suçladınız.

Ciddi bir ülkenin ciddi bir genelkurmay başkanı, birisini “hainlikle” suçladığında mutlaka elinde kanıtlar vardır ve hainlikle suçlanan adam derhal bu ağır suçtan yargılanır.

Ama siz ciddi biri olmadığınız, mahalle kahvehanesinde konuşur gibi aklınıza geleni söyleyip, suçlamalar uydurduğunuz için, hayatlarını “asker yandaşlığına” hasretmiş bir iki utanmaz yazar taslağından başka kimse sizi ciddiye almadı.

Söyledikleriniz en fazla, “hain olduklarını genelkurmay başkanından öğrendiğim adamlar kanıma dokunduğu için onları vurdum” diyecek bir yeni yetmenin herhangi bir girişimine “altlık” olmaktan fazla bir anlam kazanmadı.

“İhanet” ciddi bir suçtur.

Darbe planı hazırlamak “ihanettir” mesela.

1 Mayıs’ta insanların üzerine ateş açmak ihanettir.

Ülkeyi “kaos ortamında” tutmak için katliamlar düzenleyip karışıklıklar çıkarmak ihanettir.

Bu nasıl peygamber ocağı? Hepsi ya Yahudi yada Ermeni çıkıyorlar. Yaşar Büyükanıt da Sabetayist çıktı

Bu nasıl peygamber ocağı Hepsi ya Yahudi yada Ermeni çıkıyorlar. Yaşar Büyükanıt da Sabetayist çıktı
Bu nasıl peygamber ocağı Hepsi ya Yahudi yada Ermeni çıkıyorlar. Yaşar Büyükanıt da Sabetayist çıktı
Bu nasıl peygamber ocağı? Hepsi ya Yahudi yada Ermeni çıkıyorlar. Yaşar Büyükanıt da Sabetayist bir Yahudi çıktı... Bu ordunun bu güne kadar Terörü bitirememesi, baş örtüsü dahil bütün islami kurallara karşı olması gayet normal değil mi?

Ulusalcı hareketin lideri olan Orgeneral Mehmet Yaşar Büyükanıt’ı konu etmiştik. Bunun üzerine, gayretli bir akademisyen arkadaşımız, Paşamızın soy kütüğünü merak etmiş ve araştırmış. Uzun sürdüğünü ifade ettiği araştırması sonunda ulaştığı çok ilginç bilgileri bizimle paylaşmak için sitemize maille göndermiş. Bizler de Büyükanıt Paşa ile ilgili bu çarpıcı bilgileri sizlerle paylaşmayı bir sorumluluk olarak gördük.

Bize bu bilgileri gönderen ve ismini dahi bilmediğimiz bu arkadaşımıza en derin teşekkürlerimizi sunuyoruz.


Sabetaylar, halkımızın bildiği üzere aslen Yahudi asıllı oldukları halde, içinde bulundukları toplumda menfaatlerini korumak ve devletin etkili makamlarına yükselmek için, inançlarını, soylarını, ibadetlerini ve birlikteliklerini gizli olarak sürdüren 300 yıllık bir Yahudi tarikatının mensuplarıdır.

Sabetay kökenden gelen ve bu inançlarını koruyan aileler, çocuklarına iki ayrı isim koyarlar. Bu isimler seçilirken, verilen ismin birisiyle çocuğun toplum içinde gizlenebilmesine, verilen diğer isimle de Musevi inanca bağlılığın çocuğa hatırlatılmasına dikkat edilir. Birinci isim Türk- Müslüman isimlerinden seçilir. İkinci isim ise, Musevi inancına uygun, ancak dikkat çekmeyecek şekilde Türkçeleştirilmiş isimler arasından konulur.
Sabetay tarikatının kurucusu olan Sabetay Sevi, bundan yaklaşık 300 yıl önce Osmanlı sarayınca öldürülme korkusu sebebiyle göstermelik olarak Müslümanlığı tercih etmiş ve 'Mehmet' ismini almıştır. Daha sonra bu davranışı, tarikat mensupları tarafından uyulması gereken bir kural olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden Sabetaylar arasında, birinci isim olarak, Sabetay Sevi’ye izafeten Mehmet isminin konulması çok yaygındır</B>.

Orgeneral Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın babasıolan Mehmet Sırrı Büyükanıt, Sabetay geleneklerine uygun olarak oğluna, ilk isim olarak Mehmet ismini koymuştur. Üstelik Orgeneral Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın dedesinin ismi de Mehmet Kamil Büyükanıt’tır. Baba Mehmet Sırrı Büyükanıt, diğer oğluna da ilk isim olarak Mehmet ismini koymuştur: Mehmet Erkan Büyükanıt!. Büyükanıt Ailesi'nde Üç nesilde ve her iki kardeşte ‘Mehmet’ ilk isimdir. Büyükanıtlar, Sabetaylığa bağlı ve inanç kimliğini yitirmemiş aileler arasındadır.

Sabetay tarikatının isim koyma usullerinden birisi de, ‘anne veya babasının soyadı’nın, çocuğa ikinci isim olarak verilmesidir.' Yani, anne veya babanın soyadı çocuğun ikinci ismi olur. Büyükanıt Ailesi’nde de bu usule uyulmuştur: Anne Fikriye Eryaşar’ın soyadı, oğul Mehmet Yaşar Büyükanıt’a, ikinci isim olarak verilmiştir. Bu geleneği Büyükanıt Paşa, kendi kızına isim koyarken de ihmal etmemiştir. Eşinin soyadı olan ‘Bengü’yü kızına ikinci isim olarak vermiştir: Fikriye Bengü Büyükanıt.
Sabetayların birbiri ile evlenmelerine dair tarikat kurallarına uygun şekilde, Mehmet Yaşar Büyükanıt Paşa, kızını rastgele birisiyle değil, tescilli bir yahudi dönmesiyle evlendirmiştir:Ercan Caymaz.

Ercan Caymaz’ın annesi Sevim Caymaz’ın (Sabetaylar tarafından kızlara isim konarken, yine Sabetay Sevi’nin anısına, ‘Sevi, Sevgi, Sevim, Sevin’ isimleri tercih edilir.) Dedesi Yahudi MERKADO, Nenesi Yahudi bir kız olan ESTER’dir.
Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın dünürünün annesi SARA ÖZCANDAN’ın Yahudi olduğu açık bir şekilde İstanbul Beşiktaş Ortaköy mah. nüfusunda 27304954150 TC kimlik nosu ile kayıtlıdır. Ancak yahudi olduğunun izini kaybettirmek için nüfusunu İstanbul Üsküdar Tabaklar Mahallesine 31504865642 TC nosu ile aldırmıştır. Nüfus kütüğü değişikliği ile izini kaybettirmeye çalışırken Sara olan ismini Melahat; Yahudi olan dinini de İslama çevirtmiştir. Nüfus kütüğünü değiştirmek ile kalmamış İstanbul Üsküdar Tabaklar nüfusundaki 1.cilt 34. sayfayı yırttırarak geride aklınca delil bırakmamaya çalışmıştır.

Recep Tayyip Erdoğan Müslümanları Haçlı ordusuna kırdıracak

Recep Tayyip Erdoğan Müslümanları Haçlı ordusuna kırdıracak
Recep Tayyip Erdoğan Müslümanları Haçlı ordusuna kırdıracak

Kilis’teki kampı ziyaretinin ardından Slovenya’ya giden Erdoğan, bir İtalyan gazetesine demeç verdi. Gazete, Erdoğan’ın “NATO’dan Suriye’ye askeri müdahale istemeye hazırım” sözünü başlık yaptı!

Batı müdahale etmeli!

İtalya ziyareti öncesi Slovenya’ya giden Başbakan Tayyip Erdoğan, Kilis’te mültecilerin kaldığı kampı ziyareti sonrası demeç verdiği İtalyan gazetesi Corriere della Sera aracılığıyla Batı’yı Suriye’ye müdahaleye çağırdı.

Esad rejimi sona erdi

ErdoĞan, “Sizce Esad için bir gelecek var mı? Askeri seçeneği ciddi olarak düşünüyor musunuz” sorusuna şu karşılığı verdi: Esad rejimi sona erdi. Devlet kendi halkına baskı uyguluyor, insanlar kaçıyorsa adalet nerede?

NATO’nun meselesi!

Durumun çok vahim olduğunu savunan Erdoğan, NATO’yu göreve (!) çağırdı: Şu ana kadar Suriye’ye karşı sabırlı olduk ama hükümet hata yapmaya devam ederse bu artık 5. maddede zikredildiği gibi NATO’nun meselesi haline gelir!

Erdoğan’a inanmayan Suriyeli mültecilerin yarısı ülkelerine döndü

Tayyip Erdoğan'ı da Fethullah Gülen'i de AYNI KADROLAR OYNATIYOR; Dünya Yahudiliği

Tayyip Erdoğan'ı da Fethullah Gülen'i de AYNI KADROLAR OYNATIYOR; Dünya Yahudiliği...
Tayyip Erdoğan'ı da Fethullah Gülen'i de AYNI KADROLAR OYNATIYOR; Dünya Yahudiliği... 


Peki sarıldığı adam kim?

Abraham Foxman.

B’nai B’rith’e bağlı Yahudi örgütü ADL’nin başkanı.

Tayyip’e “yahudi üstün cesaret ödülü” veren kişi.

Tescilli İSLAM düşmanı, FİLİSTİN KASABI, KATİL FOXMAN!

FOXMAN bir keresinde  "Filistinli çocukların kanını içmek istiyorum." demiştir...


Kim bu Abraham Foxman?

1940 yılında Polonyalı Musevi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Polonyalı Katolik Hristiyan dadısı tarafından sahip çıkılarak toplama kampına gönderilmekten kurtuldu ve Katolik Kilisesinde vaftiz edildi. 1944 yılında gerçek ailesine (Helen ve Joseph Foxman) verilene kadar Polonyalı dadısının yanında yetişti.

Foxman'ın babası Revizyonist Siyonizmin kurucusu Vladimir Jabotinsky'yi desteklemekteydi. Genç Foxman, aralarında siyonist gençlik grubu Betar, Jabotinsky Gençlik Hareketi, sol görüşlü Habonim ve politik olmayan Genç Judaea gibi siyonist gençlik hareketlerine katıldı.

Ailesi ile birlikte 1950 yılında Amerika Birleşik Devletlerine göç etti. Modern ortodoks Musevi okulu Yeshivah of Flatbush'dan mezun oldu. New York Şehir Kollejinden siyasal bilimler dalında lisans diploması aldı. New York Üniversitesi Hukuk Fakültesinden hukuk derecesi aldı.

A.D.L.'ye katılması

Foxman 1965 yılında İftira ve İnkarla Mücadele derneğine(ADL) katıldı. Uzun yıllardır ADL'nin başkanlığını yapan Nathan Perlmutter'in ölümü üzerine, 1987 yılında başkanlık görevine yükseltilmiştir. Sahip olduğu mevkinin getirdiği imtiyazlar sayesinde aralarında eski ABD başkanları, Ortadoğu liderleri, Nelson Mandela, Papa II. John Paul'un da bulunduğu birçok lider ve devlet adamıyla görüşmeler yapmıştır.



A.D.L. (İnkarla Mücadele derneği)
Foxman kim? A.D.L. ne? A.D.L'nin derdi ne?

Yazar Alev Alatlı, Rusya'dan sonra şimdi de yahudi lobisi ADL'nin faaliyetlerine eğiliyor. Alatlı, Ermeni soykırımı konusunda ABD hükümetine lobi faaliyetleri yapan ADL hakkında hepimizin merak ettiği soruları yanıtlıyor. ADL Başkanı Foxman kimdir? ADL nedir? ADL'nin derdi nedir gibi...


Önce bir hatırlatma: ADL'nin açık adı, Anti-Defamation League. "Defamation" karalamak, çamur atmak, iftira etmek, demek; yani, tam adı "Anti-İftira Birliği" ya da bu son vukuatlarından sonra hakim medyamızın tercih ettiği gibi "Karalamacılığa Karşı Birlik." Dil birliği sağlamak kaygısıyla, bundan böyle ben de bu isme itibar edeceğim.

Olay, ADL'nin Ulusal Direktörü Abraham H. Foxman imzalı bir "Açık Mektup"un 22-24 Ağustos tarihli New England (1) gazetelerinde yayınlanması ile patladı. Mektup şöyle: "Son haftalarda alevlenen Türk-Ermeni meselesinin ışığında, ve Yahudi halkına yöneltilen tehditlerin arttığı bu zamanda, Yahudi cemaatinin birliğinin /zarar görmesine ilişkin/ kaygımız nedeniyle, ADL olarak Ermenilerin başına gelen trajediyi yeniden gözden geçirmeye karar verdik. Osmanlı İmparatorluğu tarafından Ermenilere karşı işlenen acılı 1915-1918 olaylarını asla inkâr etmediğimiz gibi, her zaman katliam ve gaddarlık (massacres and atrocities) olarak tanımladık. /ancak/ Derinden düşündüğümüzde, Henry Morgenthau, Sr.'nin bu hareketlerin sonuçlarının aslında soykırım (genocide) sonuçlarıyla eşdeğer olduğu düşüncesine katıldık. O zamanlarda soykırım diye bir kelime olsaydı, /olanlara/ soykırım derlerdi. Nobel Ödüllü Elie Wiesel ve diğer saygın tarihçilere danıştık ve bu konuda mutabık kaldık. Türkiye'nin, kendi geçmişiyle yüzleşmesini ve Ermenilerle tarihin bu karanlık safhasına ilişkin uzlaşmaya varmaya çalışmasını tavsiye edenlerin, Türkiye'nin dostları olduğunu anlamasını umuyoruz. Bu çerçevede, bu tür meselelerde bir Kongre kararının ters tepeceği ve Türkler ile Ermeniler arasında uzlaşma sağlamayacağı ve Ermenileri ve Türk Yahudi Cemaatini ve Türkiye, İsrail ve Birleşik Devletler arasında önemli çoktaraflı ilişkileri riske atacağı şeklindeki inancımızı kesin olarak sürdürüyoruz." (2)

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı İbrahim Kalın CIA raportörü çıktı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı İbrahim Kalın CIA raportörü çıktı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı İbrahim Kalın CIA raportörü çıktı
Tayyip'i iktidara CIA hazırladı. Etrafına da hep CIA elemanları konuldu.
Morton I. Abramowitz denen ABD'nin emekli Ankara Büyükelçisi, Tayyip masalının yazarıdır. Tayyip'in önündeki siyasi yasakları akıl almaz kısa sürede çözen de, hiç bir resmi kimliği olmadığı halde Tayyip'e dünya liderlerinin kapılarını açtıran da Abramowitz ve onun gibi CFR üyesi Yahudilerdir...

Cüneyt Zapsu da, Egemen Bağış da CIA ajanlarıdır diye çok iddialar çıktı. Ama kimse arkasını getiremedi.


Morton I. Abramowitz 
1953 yılında Standford Üniversitesi'ni BA derecesi ile bitirdi. 1 Şubat 1985 ve 19 Mayıs 1989 tarihleri arasında Ronald Reagan başkanlığı döneminde ABD Haberalma Araştırma Dairesi direktörlüğünü (İngilizce: Bureau of Intelligence and Research) yaptı. 1991 yılında, Türkiye'nin Ankara Büyükelçiliği görevinden ayrıldı ve ABD İçişleri Bakanlığı'ndan emekli oldu. 1991- 1997 yılları arasında Carnegie Vakfı'na bağlı uluslararası çatışma ve krizlerin önlenmesi için çalışan Carnegie Uluslararası Barış için Bağış komitesinin (İngilizce: Carnegie Endowment for International Peace) Başkanlığını yaptı. 1997-1998 yıllarında Uluslararası Kriz Grubu (İngilizce: İnternational Crisis Group) Başkanlığında bulundu. Dış İlişkiler Konseyi (İngilizce:Council on Foreign Relations (CFR)) kıdemli üyesidir. CFR'nin yayını olan dış İlişkiler (İngilizce:Foreing Affairs) dergisinde yazmaktadır.

Size bir çırpıda dört tane Sabetaycı dışişleri bakanı sayabilirim

Size bir çırpıda dört tane Sabetaycı dışişleri bakanı sayabilirim: Tansu Çiller, İsmail Cem, Emre Gönensay, Coşkun Kırca.
Sabetayist Dış işleri bakanları



Eski bir Sabetayistin itirafları; Sabetayist dışişleri bakanları

Size bir çırpıda dört tane Sabetaycı dışişleri bakanı sayabilirim: Tansu Çiller, İsmail Cem, Emre Gönensay, Coşkun Kırca.

Ayrıntılı bilgi için: http://akademim.blogspot.com/2011/10/ataturkun-ilk-mektep-hocas-sabetayc.html

16 Haziran 2012 Cumartesi

Arapların Cüneyt Arkın'ı... Dünyayı kurtaran adam; Usame bin Ladin... O, bir CIA ajanında başka bir şey değildi...


Arapların Cüneyt Arkın'ı... Dünyayı kurtaran adam; Usame bin Ladin... O, bir CIA ajanında başka bir şey değildi...
Arapların Cüneyt Arkın'ı... Dünyayı kurtaran adam; Usame bin Ladin... O, bir CIA ajanında başka bir şey değildi...



11 Eylül sabahı, haber kanalı CNN tarafından Dünya Ticaret Merkezi'nin kulelerinden birinin alevler içindeki ilk görüntüleri yayınlanmıştı. Bunun kaza mı, yoksa bir saldırı mı olduğu henüz bilinmezken, CNN spikerleri, Üsame Bin Ladin'in bu olaydan sorumlu olabileceğin­den bahsetmişlerdi. Zamanla bu hipotez, insanî açıdan kabul edilebilir tek açıklama olarak benimsenmiştir. Böylesi barbarca saldırıların, yalnızca, medenî dünyaya tamamen yabancı olan, Batıya karşı akıl almaz bir nef­retle dolu ve elleri kanlı birisinin eseri olabilirdi.

Bu ca­navar çoktan belirlenmişti bile: ABD'nin bir numaralı düşmanı Üsame Bin Ladin. Söylenti, ilk önce "genelde iyi bilgilere sahip" veya "soruşturmaya yakın kaynaklar­ca" basına verilen gizli bilgilerle beslenmiş, Colin Powell kamuoyu karşısında Bin Ladin'i "zanlı" olarak nite­lediğinde resmileşmiş ve George W. Bush onu suçlu ola­rak gösterdiğinde de dogma haline gelmiştir.

Bugüne kadar bu suçlama kamuoyu önünde açıklanmamıştı. Amerikan otoriteleri, Üsame Bin Ladin'in kendilerince itiraf niteliğindeki video kasetini yayınladıklarında, bu­nun yeterli olduğunu düşünerek, ispatlama ihtiyacı duymamışlardı.

Usame Bin Ladin1, 1931'de Saudi Binladin Group'un (SBG) kurucusu olan şeyh Muhammed Bin Ladin'in elli dört çocuğundan birisidir. Suudi Arabistan'ın en büyük holdingi olan bu holding, cirosunun yarısını inşaat ve kamu işlerinde, diğer yarısını da mühendislik, gayri menkul, dağıtım, telekomünikasyon ve yayın alanların­dan elde ediyordu. Holding, İsviçre Yatırım Şirketi olan SİCO'yu (Saudi İnvestment Company) kurmuştur. Bu şir­ket de, Suudi National Commercial Bank'ın şubeleriyle birlikte birkaç şirket açmıştır. SBG, General Electric, Nortel Networks ve Cadbury Schvveppes'de önemli katı­lım paylarına sahiptir. ABD'deki sanayi faaliyetlerini, Muhammed el-Fayed'in eski kayınbiraderi Adnan Kaşık­çı temsil etmektedir. Holdingin parasal malvarlığı ise Cariyle Group tarafından idare edilmektedir.

Dr. Goebbels'in vasiyeti uygulama görevlisi, terörist Carlos'un koruyucusu ve Binladin Group'un danışmanı Nazi ban­kacı François Genoud, 1996'ya kadar Holding'in şubele­rini kurma işlerini gerçekleştirmişti. Binladin Group, Suud-Vehhabi rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; öyle ki çok uzun bir süre Mekke ve Medine gibi kutsal mekanların onarımının tek ve resmi müteahhidi olmuştur. Aynı şe­kilde Suudi Arabistan'daki ABD askeri üslerinin yapımı­nı ve Körfez Savaşı’ndan sonra Kuveyt'in inşaatını üst­lenmiş, Bağımsız Devletler Topluluğu pazarının büyük bir kısmını o almıştır. Şeyh Muhammed Bin Ladin'in 1968'de kaza sonucu vefatından sonra büyük oğlu Salem işlerin başına geçmiştir. Salem Bin Ladin de, 1988'de Teksas'ta vuku bulan bir uçak kazası sonucu vefat et­miştir. Artık Binladin Group, kurucusunun ikinci oğlu Bekr tarafından yönetilmektedir.


1957'de doğan Üsame, Kral Abdulaziz Üniversitesi İk­tisadi ve İdari Bilimler mezunudur. Zeki bir işadamı ola­rak bilinmektedir. Üsame Bin Ladin, Aralık 1979'da vasi­si Prens Türki el-Faysal el-Suud (1977’den 2001'e kadar Suud gizli servisleri müdürü) tarafından CIA'nın Afganis­tan'daki gizli harekatını, parasal olarak yönetmek için çağrılmıştır. On yıl içinde CIA, Sovyetler Birliği'ni başarı­sız kılmak için Afganistan'a 2 milyar dolar para yatırmış­tır; bu harekat, CIA'nın bugüne kadar gerçekleştirdiği en pahalı harekat olmuştur. Suud ve ABD servisleri, mili­tanları toplamış, bunları eğitmiş, silahlandırmış, Sovyetler'e karşı verilen savaşı bir cihad adı altında manipüle edip kullanmıştır.2 Üsame Bin Ladin, bu kural dışı dün­yanın ihtiyaçlarını "el-Kaide" (tam anlamıyla "üs") siste­mi üzerinden idare etmiştir.

Rusya'nın yenilgisinden sonra ABD, Kızıl Ordu'ya kar­şı savaşmak için Arap-İslam aleminin her bölgesinden topladıkları savaş liderlerinin ve mücahidlerin eline bı­raktıkları Afganistan'a karşı tamamen ilgisiz kalmıştır. Üsame Bin Ladin, o andan itibaren CIA için çalışmayı bı­rakmış ve bu savaşçıları kendi çıkarları için bir araya toplamıştır. 1990'da Suud Krallığı'na, laik Saddam Hüse­yin mürtedini, Kuveyt'ten çıkarmak için el-Kaide'yi kullan­mayı teklif etmiştir. Suudi Arabistan'ın, Baba Bush, Dick Cheney (o zamanlar Savunma Bakanı) ve Colin Powell (o zamanlar Genel Kurmay Başkanı) tarafından yönetilen ko­alisyonu tercih etmesinden hiç hoşlanmamıştır.

O andan itibaren İslamcılar iki gruba ayrılmışlardır: Amerikan-Suudi müttefiki ve muhalifi. Üsame Bin Ladin, Sudanlı lider Hassan el-Turabi'nin yönettiği ve araların­da Yaser Arafat'ın da bulunduğu Amerikan muhalifi gru­bun içinde yer almıştır. Birlikte Hartum'da Arap ve İslam Halkları Konferansı'na katılmışlardır.

1992'de ABD, BM'nin himayesi altında "umudu geri ge­tirmek" için (Restore Hope) Somali'ye çıkartma yapmış­tır. Birkaç eski Afganistan savaşçısı US GI'lere karşı ateş açmıştır. Düzenledikleri bu harekatta 18 Amerikan askeri ölmüştür. ABD, Usame Bin Ladin'i bu hadisenin so­rumlusu olarak göstermiş ve bunun üzerine ABD ordu­su, apar topar bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Arap-İslam kolektif tahayyülünde Bin Ladin, Sovyetleri yendikten sonra Amerikalıları da hezimete uğratan bir sembol haline gelmişti.


Tüm bunlardan sonra Üsame Bin Ladin, Suud vatan­daşlığından çıkarılmış ve Sudan'a yerleşmiştir. Aile bağ­larını koparmış ve 300 milyon dolar civarında olduğu dü­şünülen miras hakkını almıştır.3 Bu parayı, birkaç banka, tarım-gıda ve yerel dağıtım şirketlerini kurmak için kul­lanmıştır.

Önce Albay Ömer Hasan el-Beşir'in sonra da Hassan el-Turabi'nin desteğiyle, Sudan'da çeşitli şirket­ler kurmuş, bir havaalanı ve bir çok yol inşa etmiş, bir boru hattı projesini hayata geçirmiştir. Bu dönemde Arap zamkı üretiminin çoğunluğunu denetlemekteydi. Bu yaptığı yatırımlara rağmen, Üsame Bin Ladin'i Başba­kan Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast düzenlemekle suç­layan Mısır'ın baskısı sonucu 1996'da Sudan'dan sınır dı­şı edilmiştir. O da Afganistan'a dönmüştür.

Haziran 1996'da Suudi Arabistan'da Hobar Askeri Üssü'ne yapılan bir saldırıda 19 Amerikan askeri, hayatını kaybetti. ABD, Usame Bin Ladin'i bu eylemin finansörü olarak göstermiştir. Buna cevap olarak Üsame Bin La­din, ünlü "Arap yarımadasından putperestleri çıkartın" sözüyle Cihad silahını Amerika ve İsrail'e karşı çevir­miştir. (Burada yazar meşhur sözü derken "Onların sizi yurtlarınızdan çıkardığı gibi siz de onları yurtlarından çıkarın" şeklindeki ayeti kastediyor olabilir, çev.)

Böylece C1A ile birlikte Afganistan'da Rusya'ya karşı kullandığı "işgal altında bulunan İslam toprakları­nı kurtarmak, her Müslüman'ın kutsal görevidir" argü­manını bu kez ABD'ye karşı kullanmıştır. Tabi burada Sovyetlerin kanlı Afganistan işgaliyle Suudi Arabis­tan'daki ABD askeri üslerinin, yönetimin onayıyla yer­leşmiş olmasını birbiriyle mukayese etmek biraz güç­tür.

Milyarderin çağrısı Müslüman halklarda pek yankı bulmadığı için 1998'de Mısır lideri Eymen el-Zavahiri ile birlikte Yahudi ve Haçlılara Karşı Uluslararası İslami Cephe'yi kurdu.

7 Ağustos 1998'de iki saldırı, Darü's-Selam (Tanzan­ya) ve Nairobi (Kenya) Amerikan Büyükelçiliklerini yer­le bir etti; saldırı sonucunda 290 kişi öldü ve 4 bin beş yüzden fazla kişi yaralandı. Olayların hemen akabinde ABD, Üsame Bin Ladin'i bu saldırıları emretmekle suçla­dı. Saldırılara cevaben Başkan Bill Clinton, Afganis­tan'daki Celalabad'daki Hoşt kamplarına ve Sudan'daki El-Şifa İlaç Fabrikası'na savaş gemilerinden 75 füze fırlat­tı. Tüm bu gelişmeler üzerine FBI, Bin Ladin'i suçlu ilan etti ve başına beş milyon dolarlık bir ödül koymakla kal­mayıp bütün parasal mal varlığını dondurdu.


12 Ekim 2000'de, patlayıcı yüklü bir botla yapılan sal­dırıda Yemen'in Aden Körfezi'nde yolda kalan US Cole destroyeri zarar gördü, 17 asker öldü ve 39'u da yaralandı. ABD, Usame Bin Ladin'i saldırıyı emretmekle suç­ladı.

8 Mayıs 2001'de Donald Rumsfeld, ABD'nin Bir Numa­ralı Düşmanı' nın bakteriyolojik ve kimyasal silahlara sa­hip olduğu gibi bir atom bombası hazırlığı içinde oldu­ğunu ve uzaya bir uydu göndereceğini açıkladı.


Frontline (PBS) Dergisi4 ile mülakat yapan Milton Bearden (Seksenli yıllarda Sudan'da eski CIA görev başkanı ve ClA'nın Afganistan'daki gizli harekatlarının önemli sorumlularından.) şüphelerini şöyle ifade etmiştir: "Her şeyi böylesine aşırı bir şekilde basitleştirmek ve onunla [Usame Bin Ladin], son on yılda vuku bulan bütün terörist ey­lemler arasında ilişki kurmak, birçok Amerikalının [zekasına] hakarettir. Bu da müttefiklerimizin bizi bu konuda ciddiye almalarını pek sağlamıyor."

1994'de emekliliğe ayrıldığında tekrar konuşma özgürlüğüne kavuşan Milton Bearden, şöyle devam etmektedir:

"Bütün bu söyle­nenlerde birçok hayal ürünü unsur bulunuyor. Üsame Bin Ladin mitolojisidir bu. Şovun bir parçasıdır. Ulusal bir düşmanımız yok. "Kötülük İmparatorluğu"nun [Rusya] 1991'de yıkılmasından beri ulusal bir düşmanı­mız yok. Ve sanıyorum bunu seviyoruz. Hepimiz [gerçek terörizmin] dramatik bir şekilde karakter değiştirdiği bir dönemde, bu gizemli ve tuhaf uluslararası terörizmi se­viyoruz."


Her ne olursa olsun "the show must go on" 5: ABD, Usame Bin Ladin'i 11 Eylül saldırılarını emretmekle suç­ladı.

Şansölyeliklerin şüpheci yaklaşımı karşısında (NBC) televizyonunda yayınlanan Meet the Press adlı programın davetlisi olan Dışişleri Bakanı Colin Powell şunları ifade etmiştir: "Bütün adli bilgileri ve haberleri birleştirmek için çok gayret sarf ediyoruz. Sanırım yakın bir gelecekte, Bin Ladin'in bu saldırılarla ilişkisi olduğu­nu gösteren kanıtları açıkça ortaya koyan bir dokümanı yayınlayabileceğiz."6 Bir çok kez bahsi geçen bu dokü­man hiç yayınlanmadı.


4 Ekim, İngiltere Başbakanı Tony Blair, Avam Kama­rasına Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleştirilen te­rörist canavarlıkların sorumluluğu başlıklı bir rapor sundu.7 Raporda argüman olarak şunu okuyabiliriz: "Usame Bin Ladin'in yönettiği El-Kaide örgütü dışında 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirebilecek ve bunun için nedenle­ri olan başka hiçbir örgüt bulunmamaktadır."

Aynı gün Pakistan Dışişleri Bakanı Riyaz Muhammed Han, Amerikalıların, hükümetlerine ilettikleri "kanıtla­rın" "[Bin Ladin'i] adalet karşısına çıkarmaya yetecek te­melleri sunduğunu" açıkladı. Bu "kanıtlar" Savunmasının (Secret-Defence) olarak görüldüğü için hiçbir zaman kamuoyuna açıklanmadı.

7 Ekim, Amerikan ve İngiliz Büyükelçileri, ülkelerinin Afganistan'da başlattığı askeri harekatı BM'ye haber verdi.8 Olayla ilgili olarak John Negroponte (ABD) şöyle yazdı: "Hükümetim, Afganistan'da Taliban rejimi tarafın­dan desteklenen El-Kaide örgütünün saldırılarda önemli rol oynadığını gösteren açık ve tartışılmaz bilgiler elde etmiştir." Bu "açık ve tartışılmaz" bilgiler, Güvenlik Kon­seyine hiçbir zaman sunulmadı.


10 Kasım, Sunday Telegraph, Üsame Bin Ladin'in saldı­rıları üstlendiği bir video-kasetin (20 Ekim'de çekilmiş) varlığını açıkladı: "İkiz kuleler meşru hedeflerdi. Ameri­kan ekonomik gücünün temel direklerinden birini oluştu­ruyordu. Bu olaylar, her açıdan muhteşemdi. Yok edilen yalnızca ikiz kuleler değil; aynı zamanda ülkenin morali­dir."

Bin Ladin video kasette Amerikan Başkanını ve İngil­tere Başbakanını tehdit ediyordu: "Bush ve Blair, şiddet­ten başka bir şeyden anlamıyorlar. Bizi her öldürdüklerinde, biz de onları öldürüyoruz, bunu da güçler arasında bir denge oluşması için yapıyoruz."

Avam Kamarası'na kasetin bir numunesini seyrettiğini bildiren Tony Blair, aynı gün bu açıklamaları doğruladı. Bu gizemli kaset, Bla­ir raporunun güncelleştirilmiş versiyonunda zikredilmiş­tir.9 Aslında bu, El-Cezire haber kanalının gerçekleştirdiği ve CNN'in Ocak 2002'de yayınladığı bir mülakattır.


Fakat beklenmedik bir olay vuku buldu: 9 Aralık, Was­hington Post, yeni bir video kasetin varlığını "manşetten" haber verdi.10 Bir numaralı düşmanın bir yakını tarafın­dan 11 Eylül günü çekilmiş olan kasette Usame Bin La­dinin olaylara gösterdiği tepkiler görüntülenmiş, böyle­ce saldırıların planlanmasındaki sorumluluğu ABD'nin gözünde kesinleşmişti. Adı verilmeyen resmi bir şahsi­yetin sözlerini aktaran Reuter'e göre El-Kaide'nin lideri, kasette hava korsanlarının birçoğunun kamikaze olma­dıklarını ve öleceklerini bilmediklerini söylemiştir.


This Week"in (ABC) misafiri oları Savunma Bakanı Yardımcısı Paul WoIfowitz şu yorumu getirmiştir: "İğ­rençlik. Demek istiyorum ki binlerce masum insanı öl­dürmekten kıvanç duyan ve hoşlanan bir adam bu. Bun­lar onun hakkında bildiğimiz her şeyi teyit ediyor. Bura­da yeni veya şaşırtıcı bir şey yok. Sadece bir teyittir. Di­lerim bu da ABD'nin veya başka birisinin suçlu olduğu­nu söyleyen komplo teorisi saçmalıklarını tamamen susturacaktır.” 11


Bu kaset Pentagon tarafından 13 Aralık 2001'de yayınlandı. Üsame Bin Ladin bu kasette gerçeklerden çok uzak olduğunu bildiğimiz olayların resmi versiyonuna noktası noktasına uygun olan "itiraflar"da bulunur.

"Uçağın yakıtında meydana gelen yangının [Dünya Ti­caret Merkezi’nin] metalik yapısını eriteceğini ve çarpış­manın olduğu yeri ve üst katlarını yıkacağını düşünmüş­tüm. Bu kadarını umut ediyorduk. (...) 0 gün için işimizi bitirmiş ve radyoyu açmıştık. (...) Washington'dan ha­ber almak için radyo kanalını değiştirmiştik. Haber prog­ramı normal yayınına devam ediyordu. Saldırıdan sade­ce programın sonunda bahsedildi. O zaman gazeteci, bir uçağın Dünya Ticaret Merkezi'ne vurduğunu haber ver­di. (...) Bir süre geçti, sonra Dünya Ticaret Merkezi'ne ikinci bir uçağın çarptığını söyledi. Haberi duyan kardeş­ler mutluluktan çılgına dönmüştü. (...) Eylemi yapan kar­deşlerin bildikleri tek şey şehit olacakları bir eylem dü­zenleyecekleriydi ve her birinden Amerika'ya gitmeleri­ni istedik, ama eylem hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı, tek bir kelime bile. Eğitim görmüşlerdi. Ama onlara ey­lem hakkında uçaklara binene kadar hiçbir şey söyleme­dik. (...) Birinci uçak binaya çarptığında delice sevindiler ve onlara şöyle dedim: "Sabırlı olun" (...). Kuleye çarpan birinci uçak ile ikinci uçak arasındaki süre yirmi dakika­lıktı ve birinci uçak ile Pentagon'a düşen uçak arasında­ki zaman bir saatti."12


Ajan Bin Ladin hem yakıttan dolayı kulelerin yıkılma­sını, hem kamikaze ekip hikayesini, hem de Pentagon'da vuku bulan crash'ın(çarpmanın) hikayesini doğrulamış ve apaçık olanı yalanlamak için büyük özen göstermiştir. Video kaset, arkadaşının şu yorumuyla bitmiştir: "[Amerikalılar] kor­kudan donmuşlardı ve bir darbe olduğunu sanmışlardı". Bunu, ABD'nin bir numaralı düşmanı söylüyorsa artık...


11 Eylül saldırılarında sabıkalı Üsame Bin Ladin'in suçluluğu artık kuşku uyandırmamaktadır; çünkü olma­mış eylemleri bile itiraf etmiştir. Bizi burada ilgilendiren Bin Ladin CIA ile ilişkilerini gerçekten kesmiş miydi ve Amerika'nın düşmanı olmuş muydu?

1987'den 1998'e kadar El-Kaide savaşçılarının eğitimi, ABD ordusuna girmiş olan Mısırlı subay Ali Muhammed tarafından yönetilmekteydi. Muhammed, nüfuz ağlarının -yani staybehind- en gizli üyelerinin eğitim aldıkları John Kennedy Special Warfare Center and School'da ve aynı zamanda da ilginç bir şekilde özel US Force subay­larına ders vermekteydi.13

Amerikan Gizli Servisleri Gü­venlik Kurallarını iyi bilen -ki bu kurallar ajanların birbir­lerini sürekli denetlemesini öngörmektedir- Ali Muhammed'in, anlaşılmadan aynı anda hem ABD'deki bir aske­ri üstde hem de Sudan'da ve Afganistan'da El-Kaide kamplarında çalışabilmesi mümkün müdür? 1998 sonla­rında Ali Muhammed'in medyatik bir şekilde tutuklan­ması, stay-behind'in El-Kaide savaşçılarını eğittiğini ört-bas etmeye kafi olmamıştır. Dolayısıyla Usame Bin La­din'in en azından 1998'e kadar CIA adına çalıştığı ortaya çıkmıştır!


Üsame Bin Ladin efsanesinin baştan sona CIA tarafın­dan üretilmiş bir paravan olduğunu görmemek mümkün mü? Böylece bizlere, Bin Ladin'in yirmi kişilik bir savaş­çı grubuyla dünyanın en güçlü ordusunu Somali dışına postaladığına inandırmaya çalışmışlardır!

Nairobi ve Darüs-Selam saldırıları Amerika karşıtı ey­lemler olarak sunuldu. Oysa Darüs-Selam'da ölen 11 ki­şiden hiçbiri Amerikalı değildi ve Nairobi'de ölen 293 ki­şiden sadece on ikisi Amerikalıydı. Bu sahte Amerika karşıtı saldırıları düzenleyenler, bunun sonuçlarını baş­kalarına ödetmekte itina göstermişlerdir.14

Aslında CIA, Sovyetler'e karşı yaptığı gibi Rus etkisine karşı Usame Bin Ladin'in hizmetlerine başvurmaya devam etmiştir. Başarı gösteren bir ekip tabi ki değişti­rilmez. 1999'da Belgrat dikta rejimine karşı Kosova is­yancılarını desteklemek için "Arap birliği" El-Kaide'yi kullanmıştır.15 New York Times'ın16 da teyit ettiği gibi bu örgüt en azından Kasım 200l'e kadar Çeçenistan'da iş­levseldi. Bin Ladin'in Amerika'ya karşı sözüm ona düş­manlığı, Washington'un bu karışık işlerdeki sorumluluk­larını inkar etmesini sağlamıştır.


CIA ile Bin Ladin arasındaki ilişki, 1998'de kesilmedi.


Bin Ladin, ciddi bir hastalık sonucu 4-14 Temmuz tarih­leri arasında Dubai'deki Amerikan hastanesinde tedavi görmüştür. "Hastanede bulunduğu sürede ailesinden üyeler, Suud ve Emirlikler'den önemli şahsiyetler [onu] ziyaret etmiştir. Yine bu dönemde Dubai'de birçok kişi­nin tanıdığı CIA bölge temsilcisinin, Üsame Bin Ladin'in odasına gitmek üzere büyük asansöre bindiği görülmüş­tür." diye yazmıştır Le Figaro17

"11 Eylül saldırılarından bir gece önce Üsame Bin La­din Pakistan'da bulunuyordu. (...) Diyaliz makinesine girmek için gizlice Ravalpindi'deki askerî bir hastaneye alınmıştır." diye aktarmıştır CBS'in muhabiri.18

Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin bağlıları (Süleymancılar) hangi partiye oy verecek? | Hangi parti tercih edildi? | Mehmet Fahri Sertkaya (video)

Cemaat merkezi ( Muhterem Alihan Kuriş Beyağabey ) kararını açıkladı: KESİNLİKLE OY YOK! Kesinlikle AKP'ye ve MHP'ye oy ve...